Tam on yıl önce Fenerbahçe'ye 1-0 yenildiðimiz maçtan sonra 30 Eylül 2003 günü Alkaralar'da yazmıþtım. Neþet Usta'nın anısına naftalinli bir yazı...

Fenerbahçe-Gençlerbirliði Süper Lig Maçı Sonrası Televizyonda Neþet Ertaþ Konseri (TRT 1 - 29 Eylül 2003)

KARA SURATLI, AK YÜZLÜ, TATLI DÝLLÝ ZÝYARETÇÝ

Dün akþam yorgun argın eve döndüðümde alelacele yemeðimi yedikten sonra spor programlarına takılmak için televizyonun karþısına oturdum. NTV’de “90 Dakika” programı baþlamıþ, Hıncal Uluç ile Haþmet Babaoðlu Beþiktaþ-Trabzonspor maçından söz ediyorlardı. Olay TV’deki “Final” programında da Bursaspor-Konyaspor maçı bütün yönleriyle tartıþılıyordu. Iþık TV’de ise maalesef program yoktu. Gençlerbirliði ve Ankaragücü’nün maçları da Kanal A’da saat 22.00’de baþlayacak “Sporvizyon” programında tartıþılırdı belki, kim bilir? NTV ile Olay TV arasında zaplarken Kanal A’da “Sporvizyon” programı baþladı ama konu futbol deðil voleyboldu. Biraz izledikten sonra o kadar kanalın arasında doðru dürüst bir program bulamamanın da sıkıntısıyla amaçsızca zaplayıp dururken birden gözlerim TRT’deki programa (YAR DÝLÝNDEN) takılıp kaldı. Programın konuðu oydu: Kara Suratlı, Ak Yüzlü, Tatlı Dilli Adam!

Bir anda otuz küsur yıl öncesindeki gençliðim, mahallem, okulum, arkadaþlarım bir film þeridi gibi gözlerimin önünden geçmeye baþladı: Lisede okurken, arkadaþlarla beraber ders çalıþmak bahanesiyle gittiðimiz fakat aslında o dönemlerde ortalıðı kasıp kavuran Barıþ Manço’yu, Cem Karaca’yı, Selda’yı, Ersen’i, Edip Akbayram’ı 45’lik plaklardan büyük bir hayranlıkla ve defalarca doyasıya dinlediðimiz Karagöz’ün parkı… Tabii bir de yeni piyasaya çıkan Nilüfer ve “Dünya Dönüyor” adlı plaðı…

Pikap ve plak çaðında bizim için 45’lik plak almak o kadar kolay bir iþ deðildi. Bunun için her þeyden önce para lazımdı. Plak alabilsek bile bir çoðumuzun evinde pikap yoktu. Gerçi biz biraz þanslıydık. Evimizde Philips’in “Mexico 70” adıyla piyasaya çıkardıðı bir pikaplı radyomuz vardı. Bazen plakçıdan satın bazen de arkadaþlardan ödünç aldıðımız plakları bıkmadan, usanmadan defalarca zevkle dinlerdik!

Ýþte o günlerden birinde bir akþam babam elinde bir torbayla eve geldi. Torbanın içinde yirmiye yakın 45’lik plak vardı. Kahveci bir arkadaþı artık kahvede çalmadıðı plakları çocuklar dinlesin diye babama hediye etmiþti. Bir çoðu artık iyice eskimiþ ve pikabın elmas iðnesiyle çizilmiþ plaklardı bunlar: Birkaç tane Ali Ercan, birkaç tane Adnan Varveren, birkaç tane Þemsi Yastıman ve geri kalanı da Neþet Ertaþ…

Merak ettiðim için bazılarını dinlemeye çalıþtım ama sabredip de hiç birinin sonunu getiremedim. Bana keyif vermeyen ve hitap etmeyen müziði, çıtırtıları, cızırtıları ve takılmalarıyla hepsi berbattı. Ýnsanların bunları nasıl dinleyebildiðine ve zevk alabildiðine bir türlü akıl erdirememiþtim…

Neþet Ertaþ'ın o plaklarından birindeki þu türküye bakın bir hele: “HAPÝSHANELERE GÜNEÞ DOÐMUYOR… GEÇÝYOR BU ÖMRÜM DE GÜN DOÐMUYOR… EÞÝM DOSTUM HÝÇ YANIMA GELMÝYOR… YOK MU HAPÝSHANE BENÝ ARAYAN?.. BU ZÝNDANDA ÖLEM CANIM GARDÝYAN!”

Ya Þemsi Yastıman’ın bir türküsündeki þu sözlere ne demeli: “TATAR KIZI ÝSE BAKMADI KOLAY… DEDÝM KÝ SEN KOP ARUSUN APAKAY… DEDÝ MEN ÝSTERMEN ARU BÝR AKAY… ACEP EVLENSEK MÝ EVLENMESEK MÝ?”

Oysa Barıþ Manço’nun “Binboðanın Kızı” ve “Daðlar Daðlar”ı, Cem Karaca’nın “Ay Dost”u ve “Kendim Ettim Kendim Buldum”u, Edip Akbayram’ın “Kükredi Çimenler”i ve “Deðmen Benim Gamlı Yaslı Gönlüme”si, Ersen’in “Kozan Daðı Çatal Matal”ı, Nilüfer’in “Dünya Dönüyor”u öyle miydi? Ýnsan dinledikçe dinlemek istiyordu. Hey dergisinin listelerini de iþte bunlar sallıyor ve sürüklüyordu.

Gelgelelim aradan geçen zaman içinde yaþadıðımız birkaç olay bazılarımızın müzik zevkinde bir kırılma noktası oluþturdu.

Halen öyle midir bilmiyorum ama vaktiyle kendi çapında palazlandıðına inanan genç çalgıcılar ya da diðer adıyla müzisyenler daha çok kahvelerde ve fakir düðünlerinde bir yandan saz çalma zevkini tatmin edip deneyim kazanırken bir yandan da topluluk önünde çalabileceðini kanıtlamaya, kendisini tanıtmaya ve düðünler için piyasa oluþturmaya çalıþır; bu arada kahvecinin ve kendisini dinleyenlerin gönüllerinden kopup masaya bıraktıkları üç-beþ kuruþa da hayır demezlerdi! Kimi zaman da elinde baðlaması veya cümbüþü ve küçücük tahta valiziyle baþka þehirlerden gelen ve aslında devamlı yolda olan gezgin çalgıcıların da soluklanmak ya da yemek ve yol parasını çıkarmak için kahvelere sıðındıkları olurdu. Tabii ki yollarda olmalarının birer hikayesi vardı ama pek anlatmaz, çoðunlukla kendilerine saklarlardı!

Ýþte bir gün,mahallemizde oturan ve genellikle düðünlerde davul, zurna, cümbüþ, keman, baðlama ve darbuka gibi sazlarla oyun havaları çalıp türkü söyleyerek insanları eðlendiren, kendilerini “Abdal” olarak adlandıran ama belki de bizden farklı olmalarından ve çalgıcılıkla geçinmelerinden dolayı küçümsemek için “Aptallar” diye dalga geçtiðimiz topluluktan bir genç arkadaþın, kahvede oturmuþ, kucaðında bir divan sazı ile çoðunun Neþet Ertaþ’a ait olduðunu öðrendiðimiz türküleri büyük bir iþtah ve heyecanla çalıp söylediðini görünce merakla yanına oturduk.

Türkünün biri bitiyor, biri baþlıyordu: “BÝR YÝÐÝT GURBETE GÝTSE… GÖR BAÞINA NELER GELÝR… GARÝP SILAYI ANDIKÇA… YAÞ GÖZÜNE DOLAR GELÝR!”

Ardından: “ZÜLÜF DÖKÜLMÜÞ YÜZE… KAÞLAR YAKIÞMIÞ GÖZE… USANDIM BU CANIMDAN… DERDÝNDEN GEZE GEZE!”

Devamında: “ÞU GARÝP HALÝMDEN BÝLEN ÝÞVELÝ NAZLIM… GÖNLÜM HEP SENÝ ARIYOR, NEREDESÝN SEN? TATLI DÝLLÝM, GÜLER YÜZLÜM, EY CEYLAN GÖZLÜM!... GÖNLÜM HEP SENÝ ARIYOR, NEREDESÝN SEN?”

Ve arkasından: “KENDÝM ETTÝM, KENDÝM BULDUM… GÜL GÝBÝ SARARIP SOLDUM... EYVAH!”

Ve sonra da istek üzerine: “KAÞLARIN KARA KARA... AMANIN LEYLA LEYLA... DÜÞÜRDÜN BENÝ ZARA DA... BÖYLE YARÝM BÖYLE!”

Ve yine istek üzerine: "TATLI DÝLE, GÜLER YÜZE DOYULUR MU, DOYULUR MU? AÞK ÝLE BAKIÞAN GÖZE DOYULUR MU, DOYULUR MU? DOYULUR MU, DOYULUR MU? CANANA KIYILIR MI? CANANINA KIYANLAR... HAKKIN KULU SAYILIR MI?"

Ve diðerleri...

Arkadaþ trans halindeydi; sazıyla bütünleþmiþ, bir yandan sol eli perdeler arasında yaþından hiç beklenmeyen bir ustalık ve kıvraklıkla gidip gelirken bir yandan da sað elinin baþ ve iþaret parmakları arasında tuttuðu tezenesini iþtahla tellerde gezdiriyor ve kalan üç parmaðını da birleþtirmiþ, sazın göðsüne bazen yumuþak bazen de sert ama ahenkli bir þekilde vurarak kendi ritmini yaratıyordu. Durmak bilmiyordu ve bizi de mest etmiþti. Türküleri dinledikçe bizi çok derinden etkilediðini ve sanki ruhumuza iþlediðini hissediyorduk.

Gerek bu genç abdal arkadaþ ve gerekse onun gibi düðünlerde çalıp söyleyen diðerleri aslında sıradan birer çalgıcı deðillerdi. Çok önemli bir geleneksel müziði, babalarından, ustalarından öðrendikleri þekilde büyük bir baþarıyla icra eden bu kalender arkadaþlara ve örnek aldıkları Neþet Ertaþ’a karþı içten içe büyük bir saygı, sevgi ve hayranlık duyduðumu anlamaya baþlamıþtım.

Tabii evdeki çizikli, çıtırtılı, cızırtılı, takılmalı 45’liklere de bu sefer baþka bir gözle bakmaya baþlamıþtım. Daha önce berbat bulduðum türküler dinledikçe daha bir güzel geliyor ve beni kimi zaman keyiflendiriyor, kimi zaman da hüzünlendiriyordu. Bir ara ortadan kaybolan ancak geçenlerde bir televizyon kanalında izleme þansını yakaladıðım Ali Ercan’ın þu türküsünde olduðu gibi: “GÜVENEMEM SERVETÝME, MALIMA… ÜMÝDÝM YOK BUGÜN ÝLE YARINA… TOPRAK BENÝ DE BASACAK BAÐRINA… ADALETÝN BU MU DÜNYA?”

Neþet Ertaþ’tan, Ali Ercan’dan, Þemsi Yastıman’dan o kadar etkilenmiþtik ki önce mahalledeki en yakın arkadaþım, arkasından da ben saz çalmayı öðrenmeye karar verip elden düþme birer baðlama aldık. Fakat saz çalmak öyle göründüðü kadar kolay bir iþ deðildi. Arkadaþım baþardı ama ben yeteneðim olmadıðı için öðrenemedim ve baðlamamı da hevesli bir arkadaþıma sattım. Artık arkadaþım öðrendiði türküleri çalıyor, biz de diðer arkadaþlarla birlikte o çok güzel olmayan seslerimizle söylemeye çalıþıyorduk.

Farkında olmadan, bir dinleyici olarak Neþet Ertaþ’tan Muharrem Ertaþ’a kadar uzanan bir yola girmiþ; kimi zaman dertli dertli inleyen, kimi zaman da neþe içinde þakıyan bülbüller ile turnaların ve ceylanların ozanlara arkadaþlık ettiði gül aðaçlarıyla çevrelenmiþ bu yolda ayrıca Keskinli Hacı Taþan, Çekiç Ali gibi ustaların da olduðunu öðrenmiþ ve onların yapıtlarının da peþinden koþmaya baþlamıþtım.

Þimdi soruyorum: Neþet Ertaþ'ın Hacı Emmi’sinin (Hacı Taþan) okuduðu þu türküyü dinlediðiniz zaman ne hissedersiniz? "BUGÜN AYIN IÞIÐI... ELÝNDE BAL KAÞIÐI... YÝNE NERDEN GELÝYON DA MAHLENÝN YAKIÞIÐI? VAY NERDESÝN, NERDESÝN? KALDIR CAMIN PERDESÝN... DÝYECEÐÝM ÇOK AMMA... PEK KALABALIK YERDESÝN!"

Ya Çekiç Ali'nin söylediði þu türkü: "IRAFTA SÝNÝLER... HASTA OLAN ÝNÝLER... GURBETTE YARÝ OLANIN... KULAKLARI ÇÝNÝLER... IRAFA KOYDUM NARÝ... AÐLARIM ZARÝ ZARÝ... KÜSTÜRDÜM DE YOLLADIM... O REYHAN BOYLU YARÝ... OY YANDAN YANDAN YANDAN... SENÝ SEVDÝM BEN CANDAN... ÝKÝ CAN BÝR SEVÝLMEZ... YA ONDAN GEÇ YA BENDEN!"

Neþet Ertaþ'ın babası Muharrem Usta’dan, Dadaloðlu’nun þu türküsünü hiç dinlemediyseniz çok þey kaçırmıþsınız demektir: “KALKTI GÖÇ EYLEDÝ AVÞAR ELLERÝ... AÞIP, AÞIP GÝDEN ELLER BÝZÝMDÝR... ARAP ATLAR YAKIN EDER IRAÐI... YÜCE DAÐDAN AÞAN YOLLAR BÝZÝMDÝR... BELÝMÝZDE KILICIMIZ KÝRMANÝ... TAÞI DELER MIZRAÐIMIN TEMRENÝ... DEVLET VERMÝÞ HAKKIMIZDA FERMANI... FERMAN PADÝÞAHIN DAÐLAR BÝZÝMDÝR!"

Ve Muharrem Usta’nın “Garip Bülbül” ile dertleþtiði þu türküyü: "BÝLMEM BÖYLE NEDEN SOLDUN... NÝÇÝN DÜÞTÜN ZARA BÜLBÜL? YOKSA YARDEN MÝ AYRILDIN? BELLÝ, BAHTIN KARA BÜLBÜL!... NE KADAR PERÝÞAN HALÝN!... BAHÇEDE MÝ SOLDU GÜLÜN? SENÝN ÝLE ARAYALIM... DERDÝMÝZE ÇARE BÜLBÜL!"

Ve diðerlerini...

Evet, Türkiye’den ayrılıp Almanya’ya yerleþmiþ olan Neþet Usta’nın yapıtlarını o yıllarda bulmak nispeten kolaydı. Ama maalesef ne 45’lik plak zamanında ne de kaset çaðında Muharrem Ertaþ’ın, Hacı Taþan’ın, Þemsi Yastıman’ın, Çekiç Ali’nin ve benzerlerinin yapıtlarını her yerde bulmak o kadar kolay deðildi, emek istiyordu. Örneðin ben Muharrem Ertaþ ve Hacı Taþan’ın birer kasetini Hergele Meydanı’ndaki bir seyyar kasetçiden aldım. Þemsi Yastıman ile 38 yaþında öldüðünü öðrendiðim Çekiç Ali’nin kasetlerini ise bulamadım. CD ve MP 3 çaðına geldiðimizde ise artık bir müzik cennetindeydik ve bu ustaların tamamına ulaþmak çok kolaylaþmıþtı. Peynir, ekmek almak gibi bir þey yani!

Gerçi ben günümüzde de Barıþ Manço, Cem Karaca, Edip Akbayram, Nilüfer gibi sanatçıların þarkılarını keyifle dinlemeye devam ediyorum ama artık benim için geleneksel müziðin ustalarının yeri, yani suyu kaynaðında görüp içmenin, meyveyi de dalından toplayıp yemenin keyfi bir baþka!…
Neyse, dün akþam TRT 1’deki “YAR DÝLÝNDEN” adlı programı izlemeye baþladıðımda evimize sürpriz bir ziyarette bulunan kendi deyiþiyle “KARA SURATLI”, benim deyiþimle “AK YÜZLÜ” adam ilk türküsünü bitirmek üzereydi. Arkasından içli bir havayı okumaya baþladı: “ÝKÝ BÜYÜK NÝMETÝM VAR… BÝRÝ ANAM, BÝRÝ YARÝM… ÝKÝSÝNE DE HÜRMETÝM VAR… BÝRÝ ANAM, BÝRÝ YARÝM!”

Türkü bittiðinde programın sunucusu Gülay Hanım bir yandan gözlerindeki yaþları siliyor bir yandan da izleyicilerin ortak bir isteðini ustaya iletmeye çalıþıyordu. Ýzleyici ister de Neþet Usta onları hiç kırar mı?.. Tabii ki hayır. Ve baþladı: “ZAHÝDEM KURBANIM, NE OLACAK HALÝM? YÝNE BÝR HAL OLDU, KIRILDI BELÝM… GELENDEN GÝDENDEN HABER SORARIM… ZAHÝDEM BU HAFTA OLUYOR GELÝN!”

Muhteþemdi!

Usta, yol yorgunu olmasına raðmen coþkusundan ve iþtahından bir þey kaybetmemiþti. Büyüdüðü Yozgat’a kendi yazdıðı sözlerle bir hediyesi vardı: “YOZGAT SÜRMELÝSÝ!” Nida Tüfekçi’nin hiç eskimeyen bu muhteþem türküsünü Neþet Ertaþ’tan ilk defa dinlediðim için sözlerini hafızama alamadım ama bu “YOZGAT SÜRMELÝSÝ” de gerçekten çok güzeldi.

Bozkır'ın Tezenesi, çocukluðunda Yozgat ve Kırþehir köylerinde babası ile yaþadıklarını ve yapıtlarında neden “GARÝP” mahlasını kullandıðını da kısaca anlattı ki onu da burada belirtmeden geçemeyeceðim: Neþet Ertaþ, kendi türkülerini üretmeye baþladıktan sonra bir gün babasına: “Türkülerin sonlarında isim kullanayım mı, kullanırsam bu nasıl bir isim olsun baba?” diye soruyor. Muharrem Usta'nın cevabına bakın: "Oðlum, bize ‘Garipler’ derler. Zaten gönül de gariptir. 'Garip' de gitsin!"

Neyse…

Artık program bitmek üzereydi ve Usta en vurucu türküsünü sona saklamıþtı:

ALLI TURNAM NE GEZERSÝN HAVADA?
DEVRÝLDÝ ARABAM, KALDIM BURADA…
NE ONMADIK KULUMUÞUM DÜNYADA…
AKÞAM OLSUN ALLI TURNAM DÖN GERÝ!

GÜLÜM GÜLÜM…
KIRILDI KOLUM…
TUTMUYOR ELÝM…
TURNALAR HEY!

ALLI TURNAM BÝZÝM ELE VARIRSAN…
ÞEKER SÖYLE, KAYMAK SÖYLE, BAL SÖYLE…
EÐER BÝZÝ SUAL EDEN OLURSA…
BOYNU BÜKÜK, BENZÝ SOLUK YAR SÖYLE!

GÜLÜM GÜLÜM…
KIRILDI KOLUM…
TUTMUYOR ELÝM…
TURNALAR HEY!

Evet, halen Almanya’da yaþayan ve hayatını düðünlerde çalıp söyleyerek kazanan, günümüzde de türküleri dilden dile dolaþmaya devam eden ve herkesi kendine göre öðütüp tüketen popüler kültürün dahi yok edemediði 66’lık dev bir çınar Bozkır'ın Tezenesi Neþet Usta!

Ve deðeri yeterince bilinmeyip unutulmaya yüz tutsalar da bir yerlerde izleri hep bulunacak olanlar: Muharrem Ertaþ, Hacı Taþan, Çekiç Ali, Þemsi Yastıman, Bayram Aracı, Refik Baþaran, Ali Ercan, Rıza Konyalı!

Ve yüzlerce yıldan beri devam eden aþıklık geleneðinin temsilcileri: Aþık Veysel, Aþık Mahzuni, Murat Çobanoðlu, Erzurumlu Emrah, Dadaloðlu, Köroðlu, Karacaoðlan!

Ve günümüzde popüler olmayı baþarabilenler: Arif Sað, Musa Eroðlu, Yavuz Top, Sabahat Akkiraz, Belkıs Akkale!

Ve arkadan gelen gençler: Tolga Sað, Erdal Erzincan, Kubat!

Ve isimlerini sayamadıðım için kendilerinden özür dilediðim diðerleri!

Hayat sizlerle daha güzel… Ýyi ki bu dünyaya gelmiþsiniz… Hepinizin eline, diline saðlık!

Biliyorsunuz, Gençlerbirliði, daha iyi ve üstün oynadıðı maçta þanssız bir golle Fenerbahçe’ye 1-0 yenildi. Bu maç sitenin haber ve forum bölümlerinde çok geniþ bir þekilde yer aldı ve tartıþıldı. Dün akþam Neþet Usta’yı televizyonda görünce, benim de zaten bu maça doðru hiç gitmek istemeyen kalemimin gönlü doðruca bu “KARA SURATLI, AK YÜZLÜ, TATLI DÝLLÝ ZÝYARETÇÝ” ile diðer ozanlara kaydı iþte, ne yapayım!

Ankara, 30 Eylül 2003