Gösterilen sonuçlar: 1 ile 13 ve 13

Konu: Rafael Demircan

  1. #1

    Rafael Demircan

    ‘Rıfat derlerdi ama ben Rafael’dim’
    12.05.2012 | agos.com.tr

    Gençlerbirliði’nin uðuru, camianın bildiði adıyla Rıfat veya Refai Demircan, bir Ankara Ermenisiydi. Asıl adı Rafael olan Demircan, uzun yıllar hizmet verdiði kulübü 1. Lige çıkınca “Bir Ermeni olarak göze fazla battıðı için” yüreði buruk bir þekilde uzaklaþmak zorunda kaldı takımından. Kendini Avustralya’da buldu. Yine de Türkiye’yle yatıp Gençlerbirliði’yle kalkıyor.

    Gençlerbirliði’nin uðuru Ermeni Rıfat

    Ankara’nın köklü kulübü Gençlerbirliði’nin en sadık taraftarlarından biriydi. Babadan miras taraftarlıðını, kulüp yöneticiliðiyle taçlandırdı. Endüstriyel futbolun burnu havada yönetici tipinden çok farklı bir profil çiziyordu. Futbolcunun her derdine koþan, onunla sevinen, onunla aðlayan, takım daha iyi beslensin diye iþinin gücünün nafakasını hiç düþünmeden feda eden bir gönül baðı demekti yöneticilik onun için. Oyun profesyonelleþtikçe, pasta büyüdükçe, siyasilerin ve para sahiplerinin iþtahını kabarttıkça, onun gibiler de sahneden hızla çekildiler.

    Gençlerbirliði camiasının bildiði adıyla Rıfat veya Refai Demircan, bir Ankara Ermenisiydi. Asıl adı Rafael ya da kısaca Raffi olan Demircan, bugün Avustralya’nın Melbourne þehrinde yaþıyor. Uzun yıllar hizmet verdiði kulübü 1. Lige çıkma baþarısını gösterdiði dönemde, “Bir Ermeni olarak göze fazla battıðı için” yüreði buruk bir þekilde uzaklaþmak zorunda kalmıþtı takımından. Çok sevdiði ve çok da sevildiði Gençlerbirliði hayatından çıkınca, Türkiye’de daha fazla barınamadı ve kendini okyanus ötesinde buldu. Bugün hâlâ özlem ve sevgiyle anıyor geçmiþ günleri. Hem Türkiye’yi hem Gençlerbirliði’ni yakından takip ediyor, olumlu geliþmelerle seviniyor, kötü sonuçlara ve kötü olaylara üzülüyor. Yüreði her an, memleket hasretiyle atıyor.

    Rafael Raffi Rıfat Refai Demircan’ın, ailesinin 1915’te yaþadıklarıyla baþladıðımız hikâyesi, hem bir futbol tutkununun karþılıksız sevgisini, hem de Anadolu Ermenilerinin yaþadıðı zorlukları anlatıyor. Macerasını, onun aðzından, anlattıðı gibi naklediyoruz.

    ROBER KOPTAÞ
    rober.koptas@agos.com.tr

    1948 Ankara doðumluyum, doðma büyüme Keçiörenliyim. Ankara’nın sayfiyesi sayılan, ailemin yazlık olarak kullandıðı Aktepe'de bað evinde doðdum. Babam Tatyos, anam Sofig. Eski soyadlarını bilemiyoruz. Demircan bizim soyadımız deðil, devletin kafasına göre koyduðu soyad. Biz esas Ankara Stanoz’luyuz ama ben Keçiören’de büyüdüm. Yaklaþık 300-400 yıllık bir mazisi var Stanoz’un. Kilikya'dan göçürülmüþüz. 5000 kiþinin yaþadıðı, üç okulu, üç kilisesi olan, iki dil öðretilen bir okul. Anneannem Sara bilhassa yabancı dilde iyiydi. Onların sülale adı Köseyan’dı.

    1915’te dedem iðneyle öldürülmüþ

    Adını aldıðım Rafael dedem 1914’te askere alınmıþ. Geri geldiði gün sapsarıymıþ ve ertesi gün ölmüþ. Tek bir laf edebilmiþ: “Bir þeyim yoktu, bana ‘hadi askerliðin bitti’ deyip bir iðne yaptılar.”

    1915'e dair çok hikâye var ailede. Onlarla büyüdük. 63 yaþındayım. Hiç aklımdan çıkmadı. Bilhassa babaannem anlatırdı. Babam biraz korkardı, bir þey görmedim derdi, ama hayal meyal babasının geldiðini hatırlıyordu.

    Babaannem, “Zir çayı günlerce kan aktı” derdi. Anneannemin babası, amcası ve amcasının çocukları, askere alınma çaðı olan 25-45'in dıþındakilerin hepsi öldürülmüþ. Bir amcamız vardı, ömür boyu korktu. Hiç konuþmamıþtı, Avustralya’ya beni ziyarete gelince anlattı neden korktuðunu. 7 yaþındaymıþ, kafasını jandarmalar Zir çayına sokuyormuþ. Çıkarınca bir daha, “Sok kafanı lan!” diye bir daha… Bu iþkencenin etkisini unutmamıþtı hiç.

    Benim anneannem ve babaannem ısrarla anlatıyorlardı. Kadınlar anlatıyor, erkekler susuyordu genelde.

    Bu iþi yapan meþhur Dönme Bayraktar Hasan imiþ. O organize etmiþ. Ermeni’den dönmeymiþ ama köyde erkek bırakmamıþ. Ama sonra bir türlü can verememiþ. Can çekiþmiþ günlerce. Bas bas baðırıyormuþ, “Ermeniler, Ermeniler!” diye. Ölmek istiyormuþ ama bir türlü ölememiþ.

    Babam siyasetçilerin terzisiydi

    Babam çaycı çıraklıðı yapmıþ, okul görmeden, Ankara’nın meþhur Saadettin Fırını'nda çalıþmaya baþlamıþ. Süper akıllı bir çocukmuþ. 80 yaþında Avustralya’da öldü 7-8 sene evvel. Terzilik öðrenmiþler, çok çalıþmıþlar. Ortaðı eniþtesiydi. Ben çocukken kırmızı plakalı arabaların kapıya gelip, provaya gittiklerini anımsıyorum. Celal Bayar zamanında Köþk’e terzilik etti, Cevdet Sunay zamanına kadar devam etti. Çok çalıþkandı, gece gündüz çalıþırdı.

    Okulun ilk günü dayak yedim

    Ýlkokul zamanı Keçiören'de geçti. Keçiören Çizmeci ilkokuluna yazdılar beni. Eski bir Ermeni eviydi. Beþ katlı, bahçe içinde, her tarafı oymalarla süslü bir binaydı.

    Birinci gün, birinci derste, okula isyan ettim. Sırayla sayıyor öðretmen, Nermin Hoca, 282 Erol, kalk oðlum diyor, baban kim, ne iþ yapar? Selahattin, Þekerspor'un baþkanı. Arkasından, 283 Ra-Ra-Ra-fael Demircan, kalktık ayaða. Bu ne ismi? Ermeniyim. Nereden geldiniz? Nereden geldik bilmiyorum, çocuðum, cahilim. Ondan sonra, saðdan, soldan, babanın adı ne? Tatyos. Çocuklar, arkadaþlar, “Rafa! Rafa! Tatyos!” diye alay ediyor. Birinci dersin sonunda dıþarı çıktım. Kavga, dövüþ, üstümdeki önlük, boynumdaki yaka yırtık, eve döndüm. Anam biraz Osmanlıydı. Paltosunu giydiði gibi doðru müdür Salim Erdem'e.

    Annem müdüre geldi, nasıl baðırıyor, asla unutamam. Müdür iki metre boyunda ama dünya iyisi bir adam. Nermin Hoca'yı çaðırdı. Sen ne yapıyorsun dedi, suç iþlediðini biliyor musun? Neyse oðlum, hadi git dersine falan... Ýkinci ders geçti, üçüncü ders öðretmen bana, oðlum ben sana bir þey yapmadım ki dedi ve ben o öðretmenle ilkokulu bitirdim. Ama adım Rafa, Rafi, Rafı, artık kim ne uydurursa öyle gitti.

    Babaannem tren sesi duyunca aðlardı

    Hacıdoðan mahallesinde otururken, olduðu gibi Ermeniydi orası. Babaannem çekirdek çitlerdi, ben kucaðında otururken aðlardı durup dururken, hiç unutamam onları. Bizim Hacıdoðan, tren istasyonuna yakın olduðu için, tren düdüðü duyduðu zaman aðlamaya baþlardı. Vah garipler gidiyor, vah garipler gidiyor diye.

    Ortaokul ikide derslerim zayıftı ve okulu bıraktım. Ýbrahim Gobi diye 2 sömestr tayin olan bir hoca vardı. Adımı öðrendikten sonra okulu bırakana kadar enseme çöker, “Dürzü!” diye yüzümü sıraya sürterdi. Ben de okulu bıraktım. Bütün tahsilim bu. Gınkahayrımın (Vaftiz babamın) yanına çırak girdim. Dedi, senin ismin pazarda böyle söylenmez, sana Rıfat diyelim, ismim öyle kaldı. Gımes’di adı, Kımız Bey derlerdi ona da. Babası Ankara’nın meþhur ciðercilerindendi.

    Ulus'ta çalıþıyorduk. Baþıma bir olay geldi, onu unutamam. Bizim adımız Rıfat, yanımızda komþumuz var, Ahmet Aðabey, iyi adam. Bulgar göçmeni bir pehlivan. Çalıþıyoruz, altı-yedi ay sonra Ramazan geldi. Benim patron Ermeni, haliyle oruç tutmuyor. Öbürleri dükkanı kapayıp, bir lostra salonunda oruç açıyorlardı. Ben çocuðum, yanlarına gittim, gel bir lokma ye dediler. Ahmet Aðabey, “Ya ne o öyle, oruç tutmazlar bir þey yapmazlar. Herkesin dükkanı kapalı, gavuroðlu parayı götürüyor!” dedi. O benim patrona gavuroðlu deyince, ben de ona Bulgar tohumu dedim. Muhacirdi. Sandalyeyi aldıðı gibi kafama attı, tabii ben kaçtım. Derken patırtı, kütürtü, birden elli kiþi oldu orada. Ben dükkânı kapadım kaçtım. Ermeni diye baðırılmaya baþlandı, basbayaðı üstüme çullandılar. Daha çocuðum halbuki! Bir üsteðmen kurtardı beni kalabalıðın elinden. “Bende Ermenilerin çok emeði vardır” dedi. Yani böyle bir dünya, elli kiþi seni linç etmeye çalıþıyor, biri seni kurtarıyor.

    Ankara’nın en iyi maðazasında çalıþtım

    Ben orada tezgahtarlıðı çok iyi öðrendim, çok da sevdim. Yanda bir hacı ve oðlu Faruk vardı, parfümeri dükkanı açmaya karar verdiler. Ustamdan izin alarak, bayaðı da para vererek, Anafartalar Çarþısı’nın altında, Yasemin Plak ve Parfümeri Salonu diye bir yer açtık. Bir sene orada çalıþtım. Bu arada, ben toptan mal aldıðım zaman, Kızılay’da meþhur Melek Parfümeri vardı, onun sahibi de Ermeni, benim yanıma gel dedi. 18 yaþlarındayım o zaman. Ankara’nın en iyi maðazasının, en iyi tezgâhtarı oldum bir anda. Pakrat Aðabey’in yerinde.

    Ne müþterilerim vardı

    Müþterilerim arasında, o zamanın en meþhur insanları, Ýsmet Ýnönü’nün eþi dahil, bana gelirlerdi. Hatta bir gün, yeni tırnak çakısı takımı gelmiþti, çanta içinde, onu tavsiye ettim. Sen dedi, tavsiye edersin de ben almaz mıyım Mevhibe Hanım. Böyle müþterilerim vardı.

    Orada 20 yaþına kadar çalıþtım. Bana Rıfat diyorlardı ama, benle üç kere konuþan adama dördüncüsünde mutlaka Ermeni olduðu söylüyordum. Ermeni olduðumu söylemem icap eder sanıyordum. Ortaokul zamanında, Keçiören’de zaten bayaðı arkadaþım oldu, babamın durumu çok iyiydi. Keçiören Spor Kulübü’nün fahri baþkanıydı her zaman, eli cebinden çıkmıyordu, Tatyos Aðabey diyene gece uyanıp para verirdi. Maçta çocuklara prim daðıtırdı. Babam kendini çok sevdiren, çok canayakın, herkes tarafından sevilen bir adam. Ben de onun çocuðuyum. Benim etrafımda bir dolu insan oldu. Beni seven arkadaþlarım oldu ve beni koruyan. Bunlar Kürt çocuklarıydı, neden beni koruduklarını çözemedim o zamanlar. 22 senedir Avusturalya’dayım ve bu tip þeyleri yeni yeni anlıyorum.

    Ermeniler konuþmazdı. Yaptıkları iþlerden dolayı susarlardı… Çoðu terziydi, hepsi zanaatkardı zaten, iyi müþterileri vardı, kimseyle dalaþmazlardı. Kasıtlı bir þey olsa bile sineye çekerlerdi. Kaç kere babamı sıkıþtıranlar oldu, kabadayı adamlar, haraç kesmeye geldiler. Benim burnum kırıktır þimdi. Böyle deðildi. Kavga dövüþ ederdim hep.

    Gençlerbirliði hayatıma bir girdi pir girdi

    Gençlerbirliði var Ankara’da, babam da hastası, hem nasıl hastası. Ben zaten girdiðimden beri üye kayıt kurulundaydım. Yönetime girmezdim, ismimi kimse görmesin diye, R. Demircan diye geçerdi kayıtlarda adım. Birinci yedek üye, üye kayıt kurulu baþkanı oldum devamlı. Uzun seneler öyle gitti. Çok sevdiðim Rafet Genç vardı. Milliyet Gazetesi köþe yazarıydı, siyaset yazarı, Parlamento Gazetecileri Derneði baþkanı, zorla soktu beni yönetime. Dedim, “Aðabey benim adım görünmesin.” “Oðlum” dedi, “Kaç sene geride kaldın, bırak bu sefer adın görünsün, artık kaçma!” dedi. Rıfat, Rıfat gidiyoruz, resmi adımızı görünce laf gelmesin dedim. Bir þey olmaz dedi, ilk defa o zaman yönetime girdim.

    Bu iþi sırtlananlar Ankara’nın esnafıydı. Hepsi gönül vermiþti takıma. Tavukçu Hüseyin vardı, ayakkabısını Demirspor’un antrenörüne atmıþ, tek ayakkabıyla geldi eve. Ben 15 yaþımda artık kendim gitmeye baþladım maçlara. Ankara bölge müdüründen davetiye almaya baþladım. Ondan iki davetiye alır, maça giderdim.

    Ankara Ermenileri Gençler’i tutardı

    Benim Gençlerbirliði taraftarlıðım babamdan gelir. Babam üye deðildi ama taraftardı, beni maçlara götürürdü, ama üye olan Ermeniler vardı. 19 Mayıs Stadı o zamanlar da vardı. Oraya giderdik. Maçtan sonra soyunma odasına giderdik. Saðbek Zeki vardı, Ermeni. Ankaralı. Kalas Zeki derlerdi, kardeþi var, Avukat Orhan. Ankaralı Ermenilerin Gençlerbirliði’ne karþı bir sevgisi vardı. Sonra orada Diran diye bir Ermeni aðabeyimiz de oynadı, çok severdim.

    Ben askerden geldikten sonra hemen evlendim. Askerde çok eziyet çektim. Dayaklar yedim, çenem kırıldı, kötü muamele gördüm ama iyi insanlar da vardı. Onlar sayesinde bitirebildim askerliðimi. Tuhafiye dükkânı açtım. Tam Cebeci Stadı’nın tahta köprünün çıkıþ yeri. Maçlara gidiyorum, bir gün kazandılar, iþim de fena deðil, çıkardım prim daðıttım. Ama yönetici falan deðilim. Üye de deðilim, taraftarım. Son bir maç oldu orada, birkaç futbolcu formayı fırlatıp, “Bizden bu kadar” dediler, içime iþledi. O kümede kalma maçıydı, güç bela kümede kaldılar. Sanırım 71 senesiydi. Ondan sonra ben Gençlerbirliði’ne bulaþtım, primler falan vermeye baþladım, çocuklarla samimi olmaya baþladım. Senin ayaðın uðurlu geliyor, deplasmana gel filan derken, 80’e kadar Gençlerbirliði’nin deplasmanını, maçını kaçırmayan adam oldum. Ýkinci ligdeydik daha. Küme düþmemek için senelerce direndik.

    Üç beþ deli takımı sırtladık

    Ýnsanlar bize, üç beþ deli bu takımı sırtlamıþ götürüyor derlerdi. Ankara’nın parlamenterleri, bize moral destek oluyorlardı. Biz beþ on arkadaþ, beþ on kiþi dıþardan, Hasan Aðabey’imiz vardı, hayatını orada geçirdi. O baþımızda, her sene baþkan seçeriz. Esnaf, sanayide kaportacı çoðu. Ekrem Üstündað var, bunlar kahraman çocuklar. Böyle bir fedai grubu ve hiçbirinin de iþi düzgün deðil. Paralı adamlar falan deðiller. Baþkanlıðı hep Hasan Þengel yaptı. Biz 7-8 sene bu iþi böyle götürdük. O çocuklar da benim gibi, küçüklükten Gençlerbirliði taraftarı. Sonra tabii saðdan soldan büyüklerimiz, yol da gösteriyorlar. Ýlhan Cavcav’ın bir ara talip olduðunu hissettik, geldi, hatta Hasan Aðabey uðraþıyordu onu baþkan yapabilmek için. Ýlhan Cavcav geldi, 78 falandı, 3-4 ay yaptı baþkanlıðı, sonra yapmayacaðım dedi. Ben fabrikasına gittim, bir arkadaþım vardı Alanyalı, Fatih Sipahioðlu diye, onunla ricacı olduk, öyle döndü baþkanlıða… Bilmem hatırlar mı þimdi.

    O üç aylık baþkanlık döneminde Gençlerbirliði çok iyiydi. Sonra da, saðdan soldan muhalefet ettirmeyerek, çok kuvvetli bir yönetim kuruluyla geldi Ýlhan Cavcav. Meþhur petrolcü Osman, Milli Birlik üyesi Rıfat Solmazer, Ankara’nın çok önemli esnafları…

    Takım küme düþünce Alanya’ya intihar etmeye gittim

    Ýlhan Cavcav’ın geldiði ilk sene, takım üçüncü ligden mahalli kümeye düþmüþtü. Ben Alanya’ya intihar etmeye gittim. Çıldırdık... Kulaðımıza geliyor ki düþme kalkacak, Federasyon þöyle yapıyor, böyle yapıyor. Ben her gün Ankara’yı arıyorum, bir haber var mı diye. Sonra haber geldi, düþme kaldırıldı, ikiyle üç birleþtirildi, biz bir anda, mahalli kümeye düþmüþken, kendimizi ikinci ligde bulduk. Ankara’nın en iyi topçularını aldık, Toðman Yamanlar’ı antrenör yaptı, o sene basbayaðı kafaya oynadık. Ben de böylece intihardan döndüm yani.

    Aslında ömür boyu küme düþmemeye oynadık. O son maçlarda millete yalvar yakar geçerdi; hiç maç satın alamadık, hatır þikesi kovaladık, bize çok maç bırakan oldu. Ýlhan Aðabey yıllar sonra bunu söyledi, “Maç satmadım ama, maç satan topçum oldu” dedi. Kırıkkale maçında kalecimiz bir sattı, zaten çıkarana kadar maç 3-0 oldu. O sene 3. bitirdik. Ondan sonraki sene Kadri Aytaç’ı antrenör yaptık.

    Kadri Aytaç özür diledi

    Ýlhan Cavcav, Bahçelievler’de bir lojman yaptı, yatakhaneler falan. Bir akþam çocuklar yemeði yedi, Cemalettin Kaptan ve Galatasaray’lı Ümit yemeðe çıktılar, ben, Kadri Hoca ve Ekrem Üstündað oturuyoruz. Televizyonda bir askeri ateþe öldürüldü diye haber var, bir Ermeni tarafından! Kadri Hoca bir fırladı, bilmem ne yaptıðımın Ermenisi diye! Bir tane Ermeni bulsam keserim falan. Ben uzun Maltepe içiyordum, dıþarı çıktım. Daha sezon baþı, daha takımı yeni kampa topladık, ben dıþarı çıktım. Sonra Kadri Hoca yanaþtı, “Benim hayatımı bir Ermeni kurtardı, ben köprü altlarında hırsızlık yapardım, beni aldı Beyoðluspor’a götürdü, kusura bakma” dedi. “Yahu Hocam” dedim, “ben sana kızmıyorum, ben bu iþlere kızıyorum, seni Ermeni kurtarmıþ da beni kim kurtaracak!” dedim.

    Kadri Hoca, sen uðurlu geliyorsun diye, bir daha beni otobüsten indirmedi. O kötü lafı eden kendisiydi ama ben dıþarı çıkınca, Ekrem “Rafet de Ermeni” demiþ; adam hemen dıþarı çıktı, yüzde yüz bir dönüþ yaptı, gönlümü aldı.

    Ýþim gücüm Allah’a emanetti

    Bir perakendem var, tezgâhtarlarım benden zengin. Bir de çorap çamaþır bayiliðim var. Ondan sonraki sezon da iflas ettik. Ben maç peþinde koþarken, çalıþanlar ceplerini dolduruyor. Hatta bir kere, televizyon almaya gitmiþtim, yeni çıkmıþtı daha renksiz televizyonlar. Televizyoncu bana, “Senin elemanlar iki ay önce aldı televizyonu“ dedi. Ben de dedim helal olsun. Baba malımız vardı, onlara güveniyoruz, satarız kurutluruz diye. Bu Gençlerbirliði bende öyle bir hastalık ki, insanın gözü para görmüyor.

    Öyle anlar geliyordu ki, kendimi Ankara’nın en tanınmıþ adamı sanıyordum. Gittiðim yerde itibar görüyordum, seviliyordum. Ben amatör þubeler ve altyapı sorumlusu diye geçerdim. Çocuðunu alan bana geliyordu, aðabey þu çocuða bir bak diye. Ýki üç kereden sonra, “Oðlum bana fazla yanaþmayın ben Ermeniyim” derdim. Bunların içinde çok sevenler oldu beni, çok samimi olduðum insanlar oldu. Biz Ankaralıyız, beraber erik çaldıðımız adam Emniyet Müdürü oldu.

    Laf atanları anlamazlıktan gelirdim

    Ermeni olduðum için çok bir þey yaþamadım, ama ortam biraz gerilse bazı laflar çarparlardı bana. Gerçi ben anlamazlıktan gelirdim. Denizaltı diye bir yer vardı, bize baðlı sayılırdı, bürokratların filan gelip zaman geçirdiði bir yerdi. Gençlerbirliði’nin hiç parası yoktu. Denizaltı’na gittim, “Abiler dedim, bir deplasman parası çıkarın.” Hiçbir þey çıkmadı, kimse elini cebine atmadı. Ertesi gün, ben oraya gidip kapıya “Burası kapanmıþtır” diye yazı yazıp altına imzamı attım. Futbolculara nazari dershane yapacaðız dedik, öyle de yaptık. O zaman biraz kızdılar bana. Ermeni’yim diye laf edenler oldu, ama piþkindim ben, iþi kalenderliðe vurup duymazdan geliyordum.

    1. lige çıkınca Ermeniliðim göze battı

    Gençlerbirliði 2. Ligde þampiyon olup 1. Lige çıkınca benim Ermeniliðim göze batmaya baþladı. Fazla öne çıkmayayım dedim. Yüzler gerildi bana karþı. Hatta bir Galatasaray maçında iyi de bir küfür yedim. Futbolcuların yanında, kulübede otururdum ben, o kadar sevilirdim. “Bu Ermeni hep böyle takımın baþında mı çıkacak!” diye kulaðımın dibinde söylediler. Ondan sonra çekildim ben. Maçlara gidiyordum ama iþim de bozuldu. 1985’te iyice soðudum. Soðuduðum maç; Eskiþehir’le kupa finali oynayacaktık. Ýlhan abi, “Seni kulübün önünde alırım, maça beraber gideriz” dedi, beni uðurlu sayardı çünkü. Stad otelinde kamp yapardı takım. Her maçta, oðlumu alır, onun arabasıyla maça gider, bir simit yerdik amatör kümede. O Eskiþehir maçında, kulüpte bekliyordum, araba geldi, baktım önde baþka biri oturuyor, araba dolu. Sen baþka arabayla gelirsin dedi, hissettim, o þampiyonluk maçına gitmedim. Ankara’da 5-0 yenmiþtik, Eskiþehir’de 2-1 yenildik galiba ve kupayı aldık, ben de ondan sonra maça gitmedim.

    Tanıl Bora saðolsun, Gençlerbirliði kitabında benden üç yerde bahsediyor, üçü de yüzde yüz doðru. Bize üç deli derlerdi. Turgut Sincan, Zeki, ben… Federasyon’dan düþme kararını beklerken, saatlerce aðladık. Öyle bir hale gelmiþtik ki geldiðimiz arabayı kaybettik, yürüyerek döndük.

    85’teki kupadan sonra koptum. Dıþlandıðımı hissettim, idare heyeti çok büyüdü, biz küçüldük, kendimizi dıþarda bulduk. Gitmedim bir daha… Sonra da kendimizi Avustralya’da bulduk, 1988’de buraya geldim.

    Buraya gelmeme bir ay kala beni sevenler beni Cavcav’a götürdüler. Cavcav bana çocuklara bir þey alırsın diyerek para verdi. Helalleþtik… Buraya geldikten sonra, 1993’te eþim ölünce beni aradı, geri döneyim diye biletimi gönderdi. Bak sana söylüyorum, Cavcav ölüyorum diyene bir bardak su vermez ama bana yaptı bunu.


    HRANT DÝNK ÝÇÝN CUMHURBAÞKANI SEZER’E MEKTUP YAZDI

    Rafael Demirci, 2006 yılında, Hrant Dink devlet, yargı ve medya tarafından Türklüðü aþaðıladıðı ithamıyla kıskaca alındıðında, dönemin Cumhurbaþkanı Ahmet Necdet Sezer’e bir mektup yazmıþ ve “Hrant Dink’i düþman ilan edenler, Türkiye’nin düþmanlarıdır. Türkiye’ye asırlardır zarar verenlerdir” demiþti. Hrant Dink, Demircan’ın mektubunu Agos’taki köþesinde yayınlamıþ ve Demircan’a “Ýyi ki varsın” sözleriyle teþekkür ettmiþti.



    Ýyi ki varsınız

    HRANT DÝNK

    4 Aðustos 2006

    Hepinizin baþına gelmiþtir. Bazen tüm sıkıntılar üst üste gelir.

    Kendinizi çapraz ateþ altında hissedersiniz.

    Saðda bir dostunuz ölür, solda bir sevdiðiniz hastalanır, bu tarafta siyaseten Devlet’ten kalleþ bir darbe yersiniz, diðer tarafta içinizden birinin, bir yakınınızın fiskesiyle parelenirsiniz.

    Kendinizi bir köþeye sıkıþmıþ hissedersiniz. “Yetti gayrı” diye haykırasınız gelir. Derken girdiðiniz o sıkıntı dehlizine bir el uzanır, alır sizi tekrar sabahın þafaðına çıkarır ve kulaðınıza þöyle fısıldar: “Haydi, devam et, diren, dayan, pes etmek yok.”

    ***

    Son haftalar benim açımdan hep böyle geçiyor. Birgün Reha Maðden ölüyor, diðer gün Duygu Asena. Bir gün Ali Bayramoðlu hastalanıyor diðer gün Mehmet Uzun. Bir gün Devlet’in Yargıtay’ı iþlemediðim bir suçla beni altı aya mahkum ediyor, diðer gün kendi toplumum içinden sayısı az da olsa insanlar çıkabiliyor ve “Oh olsun, aldıðın ceza az bile” diyebiliyor.

    Bir dehlize sıkıþmak iþte tam da bu.

    Derken eller uzanıyor size yakından ve uzaklardan.

    Tanıdıðınız ya da tanımadıðınız.

    Saðolsunlar, imzalar topluyor, bildiriler yayınlıyorlar. Olmayan suçunuza iþtirak ediyorlar ve alıp mücadelenin ortasına çıkarıyorlar aynı dirençle.

    “Haydi devam et, diren, dayan, pes etmek yok.”

    ***

    Elini uzatanlardan biri de Avustralya’nın Melbourne’undan bizim Raffi. Dayanamamıþ Cumhurbaþkanı Sezer’e bir mektup yazmıþ. Bir örneðini bana da göndermiþ. Tam metni þöyle:

    “Sayın Cumhurbaþkanım

    Mektubuma baþlarken sevgi ve saygılarımla ellerinizden öper saðlıðınız ve baþarılarınız için dua ederim.

    Sayın Cumhurbaþkanım, ben 40 yaþına kadar Türkiye’de yaþamıþ, 18 senedir Avustralya’da yaþayan, Türkiye Cumhuriyeti’nin Ermeni kökenli vatandaþıyım. Babam, rahmetli Celal Bayar, rahmetli Adnan Menderes, rahmetli Cemal Gürsel, rahmetli Cevdet Sunay gibi büyüklerimizin terziliðini yapmıþ, 13 sene evvel buraya gelmiþ. Geldikten 3 sene sonra Türkiye’yi sayıklayarak gözü arkada vefat etmiþtir. Sayın Cumhurbaþkanım, ben Türkçe’den baþka dil bilmem. Türkiye’den gelen gazeteleri okuyarak, haberleri dinleyerek, tek baþına, Türkiye’yi sayıklayarak yaþayan bir insanım.

    Bu arada Türk-Ermeni iliþkilerinde arada kalan, bu yüzden Hrant Dink ve Etyen Mahçupyan’ı buraya davet edenlerdenim.

    Hrant Dink’in 2003 ve 2005 yıllarında Sydney ve Melbourne’da yaptıðı konuþmaları iyi dinleyen, iyi anlayan biriyim. Mahkum olduðu zehirli kan lafını Türkler’e deðil Ermeniler’e söylemiþtir. Üstüne basa basa “Türkler’le uðraþmayı bırakın, enerjinizi Ermenistan’daki fakir insanlar için harcayın” demiþtir. Bu yüzden birçok Diaspora Ermeni’sinin tepkisini çekmiþtir. Ama iþin güzel tarafı burada yetiþen yüzlerce Ermeni gencine, aklı baþında insanlara fikrini kabul ettirmiþtir.

    Ve Sayın Cumhurbaþkanım, Hrant Dink Türkiye’nin, Ermenistan’ın insanların yanyana iyi yaþamasını isteyen, bu yolda çalıþan, didinen bir aydındır. Hrant Dink’i düþman ilan edenler, Türkiye’nin düþmanlarıdır. Türkiye’ye asırlardır zarar verenlerdir.

    Sayın Cumhurbaþkanım, sizin vakur, mütevazi, dürüst, örnek bir insan olduðunuzu bildiðim için affınıza sıðınarak bu mektubu yazdım. Bütün dileðimiz, umudumuz, Hrant Dink’in sizin gönlünüzde, vicdanınızda beraat etmesidir.

    Sayın Cumhurbaþkanım tekrar sevgi ve saygılarımla ellerinizden öper, saðlıðınız, baþarılarınız için dua ederim.”

    Rafael Demirci.

    ***

    Hepinizin baþına gelmiþtir. Bazen tüm sıkıntılar üst üste gelir.

    Kendinizi çapraz ateþ altında hissedersiniz.

    Saðda bir dostunuz ölür, solda bir sevdiðiniz hastalanır, bu tarafta siyaseten Devlet’ten kalleþ bir darbe yersiniz, diðer tarafta içinizden birinin, bir yakınınızın fiskesiyle parelenirsiniz.

    Kendinizi bir köþeye sıkıþmıþ hissedersiniz. “Yetti gayrı” diye haykırasınız gelir.

    Derken girdiðiniz o sıkıntı dehlizine bir el uzanır, alır sizi tekrar sabahın þafaðına çıkarır ve kulaðınıza þöyle fısıldar:

    “Haydi, devam et, diren, dayan, pes etmek yok.”

    ***

    Saðolun dostlar. Saðol Raffi.

    Ýyi ki varsınız.

    http://www.agos.com.tr/tr/yazi/1378/...-ben-rafaeldim

  2. #2
    GENÇLERBÝRLÝÐÝ’NÝ AYAKTA TUTANLARDAN BÝRÝ: RIFAT RAFAEL DEMÝRCAN
    19.05.2012 | mehmetalicetinkaya.com

    Geçen cumartesi günü evde kod yazarken telefonum çaldı. Ural heyecanlı bir þekilde, Rıfat Demircan’ı ya da Rafael Demircan’ı tanıyıp tanımadıðımı soruyordu. Biraz da kod yazmanın verdiði afallama ile bir süre düþündükten sonra tanımadıðımı söyledim. Bunun üzerine, Rıfat Demircan’ın 1948’li Ankaralı bir Ermeni olduðunu, babası ile birlikte sıkı birer Gençlerbirlikli olduklarını, özellikle Kırmızı-Siyahlıların parasız, sahipsiz geçen çöküþ yıllarında (1970-82) ellerinden geldiðince takımı sırtlamaya çalıþanlardan biri olduðunu, seksenlerin ortasında “çeþitli” nedenlerle ülkeyi terk edip Avustralya’ya yerleþtiðini ve þu anda orada yaþadıðını anlattı. Röportajı ve Rıfat Demircan’ın kim olduðunu merak etmiþtim. Ural, gazeteyi saklayacaðını ve bu röportajı bir þekilde nete koyup, paylaþırsak çok sevineceðini söyledi. Ben de ocr’dan geçiririz diye düþünmüþtüm.

    Salı günü Erdem röportajın linkini gönderdi. Yazıyı büyük bir ilgi, hüzün, þaþkınlık ve mutlulukla okudum. Gerçek adı olan Rafael’i kullanamayan, bu yüzden birçok ismi olan (Ermeni Rıfat, Rıfat, Refai, Rafi, Rafael) Rafael Demircan’ın çocukluk anıları, binlerce kilometre uzaða zorunlu gidiþi ve orada duyduðu vatan hasreti ile hüzünlendim. Gençlerbirliði ile ilgili anlattıðı ve hiç bilmediðimiz, hiç duymadıðımız satır arası bilgileri ile þaþırdım. Gençlerbirliði sevgisi ve en kötü döneminde kulüp için yaptıkları ile mutlu olup, gurur duydum.

    Röportajın yayılmasını da saðlamak için macanilari.com’da yer alan, 1979-80 sezonunun son haftasında Ankara’da oynadıðımız ve amatör kümeye düþmekten son anda kurtulduðumuz Gençlerbirliði 1-2 Çorumspor (http://www.macanilari.com/getir.php?...928&aid=100155) maçına ekledim. Ardından da röportajda bahsi geçen diðer maçlara alıntılar yaptım.

    Perþembe günü röportajı yapan Agos’tan Rober Koptaþ’a ulaþarak “yaþından ötürü muhtemelen yoktur ama” diye içimden geçirerek Rafael Demircan’a ulaþabileceðim bir mail adresinin olup olmadıðını sordum. O da göndermiþ.

    Dün sabah kelimeleri seçmeye özen göstererek ve biraz da kasılarak bir mail hazırladım. Merhaba Rafael amca diye baþladıðım mailde, röportajı okurken hissettiklerimi anlatıp, “Gençlerbirliði’nin tarihini araþtıran Tanıl abi (Bora) veya benim gibi Gençlerbirlikliler, 1970-1982 arasında geçen ‘çok çok kötü’ dönemde takımın ayakta kalması için hayatlarını ortaya koyan sizin gibi birkaç Gençlerbirlikliyi sürekli karþılarında buluyorlar. Bizler bugün Gençlerbirliði’ni biliyorsak ve seviyorsak bunun en büyük sebebi sizin gibi bu iþe gönüllerini ve hayatlarını koymuþ insanlardır. Bu yüzden rahmetli babanıza ve size ne kadar teþekkür etsem/etsek azdır…” diye yazdım.

    Yaklaþık 2 saat sonra Rafael amcadan cevap geldi. Þaþırdım ve heyecanlandım. Mail;

    “Canim kardesim Mehmet Ali

    gonderdigin mektup u okudum cok duygulandim guzel sozlerin icin tesekkur ederim sagol varol ben bu makinayi kullanmayi pek beceremiyorum nokta virgul yok beni idare et bu yastan sonra bu memlekette buna da sukur diyorum bende ingilizcede yok ama yasamaya calisiyoruz” diye baþlıyordu.

    Ardından da röportajını eklediðim Çorumspor maçımızın linkine tıkladıðında yaþadıklarını yazıp aklına gelen anısını paylaþıyordu;

    “Canim kardesim mail in altindaki link i tikladim karsima G Birligi 1 CR spor 2 yazdi tuylerim diken diken oldu ben o gun takimin basindaydim Fehmi bastuzel hocamizdi takimi asagi yukari sayarim o haftanin basinda bazi futbolcularimiz (isimleri aklimda ) ilk sali antremaninda rifat abi corum sporlu idareciler ellerinde canta dolusu paralarla bize geldiler Hasan Sengel abim hicte paramiz yokken takimi kizilca hamamda kampa aldik korktuk corum bizi 4 farkli yense bizi geciyordu mac gunu cebeci stadina direk geldik yedek kulubesinin arkasidaki turibin i corumlu taraftarlar doldumustu mac basladi hocayla ben titriyoruz ve korkuyoruz huylandigimiz seyler olabilir diye ve oldu da 30 .dakikada mac2 0 corum onde hocayla biz hemen 2 adami degistirdik(isimleri ezberimde) devre oldu cikardigimz 2 adam kacti BEN Devrede topculara ne dedigimi Kaleci Turgaya Haruna orta saha levent e yani ogun ordaki cocuklara sorun 2 yari Harun golu atinca biraz rahatladim ve macta oyle bitti o macta bizi arkadaslarini satan adamlar bir daha kulubun onunden gecemediler gozumuzede gorunmediler.”

    Mailin sonunda da duygularını paylaþıyordu;

    “Canim Mehmet Ali kardesim beni ne gunlere goturdun ama cok sagol bu da buda benim ilacim hatiralarla yasiyorum burasi Turkiye gibi degil herkes kendi keyfinde benim esim de 20 sene evvel vefat etti anliyacagin tek basimayim once Allahin sonra da devletin sayesinde yasamaya calisiyorum

    Canim Kardesim once Tanil boraya cok selam soyle kitapta benden bahsettigi icin tesekkurlerimi ilet ayrica isim isim saysam yer yetmez G Birlikli olupta tanimadigim yokki sen tum camiaya beni taniyan tanimayan tum gencler lilere tum ankaraya tum anadoluya selam soyle

    yazdigin icin sagol seni ve herkesi selam sevgi hurmetlerle operim saglicakla kalin rrr”

    Maili okurken çok duygulandım. Ardından cevap yazarak elimden geldiðince selamlarını ileteceðimi söyledim. Ve izin verirse yazdıðı maç anısını kendisini üye yapıp, kendi adına macanilari’na girmek istediðimi söyledim ve bizim gazete kupürleri dıþında çok fazla bilgi sahibi olmadıðımız 70 ve hatta 80li yıllardaki maçlarla ilgili anılarını zaman buldukça yazarsa ben de siteye girebileceðimi ekledim.

    Hızlıca cevap geldi;

    “Canim kardesim Mehmet Ali

    Sen beni bayagi heyecanlandiriyorsun bu da bana keyif veriyor simdi mail i okudum aninda yaziyorum
    Canim Mehmetim ben sana 1972 1980 arasi hic unutamiyacagim maclar var bu maclari sana yazarim
    her her hafta olmadi 10 gun icinde sonucunu simdi bildigimiz ama ne sartlarda nasil gittigimiz neler yasandigini bilmediginiz deplasman
    maclardan sana yazarim sen yayinlarmisin anlatirmisin orasini ben bilemem bu arada sizin merak ettiginiz bir seyler olursa sorarsaniz
    aklimda kaldigi kadar yazarim istedigin zaman yaz cevaplarim simdilik kafam durdu su anda burasi akamin 10 u

    canim kardesim Hasan Sengel abimi ilk gordugun yerde hic cekinme saril op bu avustralya dan rifat abim icin de gerisine sen karisma bak ne oluyor

    sadece Hasan abim degil onun gibi yuzlerce abim arkadasim kardes lerim var sen bizim o surundugumuz zamanlardaki insanlari tanirsin hepsine selam soyle
    simdilik bunlari yaziyim sanirim gerisi kendiliginden gelir ama benim yazi seklim bu baskasina aklim ermez nokta virgul yok anadolu isi yazacagim
    herkese selam sevgi hurmetler saglicakla kalin rrr”

    Bu güzel cevaptan sonra Rafael amcayı üye yapmak için siteye girdim. Fakat ortada bir sorun vardı. Rafael amca acaba hangi adı ile görünmek isterdi. Önce gerçek adı olan Rafael’i kullandım ama sonradan Türkiye’de tanınan ismi olan Rıfat’ı da eklemem gerekir diye düþündüm. Ama ona danıþmalıydım. Rafael amcanın samimi cevapları ile birlikte ben de artık kendisine Rafael abi demenin daha doðru olduðunu düþünerek yeni mailimde abi diyerek durumu anlattım ve ne yapayım diye sordum.

    “aslanim ali
    simdi oldu
    ben rrrr yaziyom cunki rifat refai rafael rafi diye gitti gidiyor
    sen ce raf i iyiyse rafi olsun ama turkiyede rifat derlerdi ona gore
    yayinliyacagin yazilari bana gonder bende okuyum
    saglicakla kalin rafi”

    Böylece bir de Rafi ismi eklendi listeye. Ben de tüm isimleri kullanmanın doðru olduðunu düþünüp, “Rafi “Rıfat” Demircan ya da Rafi “Rafael Rıfat Refai” Demircan nasıl abi? ” diye mail attım. Cevabına kahkahalar attım;

    “yav alim
    sen beni oldurecen vallahi gulmekten catliyacam tam yaziyom bir tane daha
    ama en sonunda bulduk ermeni rifat tan terfii ettik rifat refai rafi rafael demircan
    tamam anlastik bir tane daha yazsan gulmekten gidecem ona gore
    hosca kal rrrr”

    Ve sonunda “Rıfat Rafael Demircan” olarak üyelik iþlemlerini tamamladık. Ýlk anısı olarak da Çorumspor maç anısını yazdım: http://www.macanilari.com/getir.php?...928&aid=100513

    Bu yazıþmalar sırasında bundan sonraki maillerde “Rafi Abi” diye hitap etmenin en doðrusu olacaðına karar verdim.

    Dün akþam Ural, Zeynep, Pınar, Yüce ve Özge ile birlikte yemek yedik. Akþamın tek konusu Rafi Abi, röportajı ve yazıþmalarımızdı. Gecenin ilerleyen saatlerinde Rafi Abiden iki tane mail daha geldi. Ýkisinde de Avustralya’da gece yarısı olmasına raðmen uykusunun tutmadıðını söyleyip Cemalettin Sakallıoðlu, Harun Erol ve transferinde rol oynadıðı kaleci Turgay Keskin’e selamlarını iletmemi rica ediyordu. Az önce Cemallettin abiyi arayıp selamlarını ilettim. O da mutlu oldu ve Rafi Abiye hemen ulaþacaðını söyledi.

    Rafi Abi ile yaptıðımız tüm konuþmalarda onun Gençlerbirliði’ne, dostlarına, arkadaþlarına, Ankara’ya, Anadolu’ya olan özlemi vardı. Özellikle son attıðı iki mailde uykusunun tutmadıðını belirtmesi ve hatırladıðı isimleri yazıp selamlarını iletmemi söylemesi içimi burktu. Ayrıca ilk mailden itibaren tüm yazıþmalarda ortaya koyduðu sıcaklıðı ve samimi tavırları ise ne kadar beyefendi ve saygı duyulası bir insan olduðunu gösterdi.

    Tüm bu yazıþmaları buraya aktararak, hem bu vatanlı olmalarına raðmen uzakta yaþmaya mahkûm edilen insanlardan birinin özlemini dile getirmek, hem de onca sahipsizliðe ve parasızlıða raðmen Gençlerbirliði’nin ayakta kalması için tüm kalplerini ortaya koyan Rıfat Rafael Demircan, Hasan Þengel, Cemallettin Sakallıoðlu, Harun Erol ve daha sayamadıðım bir sürü Kırmızı-Siyahlıya kendi adıma teþekkür etmek istedim. Çünkü bu insanlar olmasaydı, sadece 3 takımın yaþama hakkının olduðu bu ülkede Gençlerbirliði de diðer onlarca köklü kulüp gibi ya kapısına kilit vurulmuþ ya da amatör kümede sürünüyor olacaktı…

    kaynak: http://www.mehmetalicetinkaya.com/20...fael-demircan/

  3. #3
    ZÝR VADÝSÝ – STANOS
    24.06.2012 | mehmetalicetinkaya.com

    Yaklaþık kırk gün önce Agos’ta çıkan röportajından tanıdıðımız ve bir aydır e-posta yolu ile yazıþtıðımız Rafi abi (Rafael Rıfat Demircan), 10 yıllık aradan sonra Ankara’ya geldi. Çarþamba gününden bugüne kadar Gençlerbirliði, eski Ankara, yaþantısı, çocukluðu gibi birçok konuda konuþtuk, konuþmaya da devam ediyoruz.

    Bugün ise Ural ve Zeynep ile birlikte Rafi abinin geldiðinden beri bahsettiði Zir Vadisi ya da eski adı ile Stanos’da büyüklerinin yaþadıkları köyü ve Ermeni mezarlıðını bulmak üzere yola çıktık. Rafi abinin anlattıðına göre Zir vadisi 1600’lerde Adana civarlarında yaþayan Ermenilerin ve Ýran gibi ülkelerden göç eden Ermenilerin yerleþtiði yerlerden biri imiþ. Babası ve dedesi de burada yaþamıþlar. Babası 1915 civarlarında Hacıdoðan’a taþınmıþ. Kendisi de 1948’de Aktepe’de doðmuþ.

    Yola çıktıðımızda elimizdeki tek veri burasının Yenikent civarlarında olduðu idi. Rafi abinin Zir vadisine en son yaklaþık olarak 30 yıl önce geldiðini de düþününce iþimiz biraz zordu. Yenikent merkezdeki kavun-karpuz heykelinden u-dönüþü yapıp Gökler köyüne doðru yönlendiðimizde bizi eski bir köprü karþıladı. Rafi abi bir anda heyecanlandı. Zeynep de bu köprüyü internette gördüðünü söyledi. Zir çayını ve vadisini bulmuþtuk. Bir süre daha yola devam ederken Rafi abi, “nasıl oluyor da yıkılmıyor dediðimiz bir kayalık olmalı buralarda” dedi. Bir süre gittikten sonra bahsettiði kayayı da gördük.

    Çayın sað tarafında peri bacalarındakilere benzeyen, yıkılmadıklarına hayret edilecek kayalıklar vardı. Üstünde pencere gibi oyuklar bulunan en büyük kayalıðın önünde durduk. Rafi abi heyecanla etrafı izlemeye ve hatırlamaya çalıþıyordu. Ben o oyuklardan en yakın olanına tırmanmak istedim. Yukarı doðru tırmanırken kafamın üstünden ince sesli bir þeyin geçtiðini fark ettim. Önce önemsemedim ama bir süre sonra çoðalmaya baþladı. Önce birinin bir þey fırlattıðını ya da ateþ ettiðini düþündüm. Sonradan bunların kuþ olduðunu anladım. Garip bir þekilde kafamın hemen üstünden çok yakın geçiyorlardı. Aþaðıya doðru inip hemen Özge’yi aradım ve “sanırım bana saldırıyorlar” dedim. O bunun pek mümkün olmadıðını söyledi. Onun gazı ile tekrar yukarı yönlendiðimde yine aynı þeyler oldu. Yüzüme çarparlar ve aþaðı yuvarlanırım diye biraz tırstım ve aþaðıya doðru yöneldim. Ama kuþlar benzer bir þekilde kafamın üstünden uçmaya devam ettiler. Sonradan biri bu kuþların kırlangıç olduðunu söyledi. Garipti…

    Tekrar arabaya atlayıp yola koyulduk. Zir ya da sanırım þu anki adıyla ova çayını solumuza alıp devam ediyorduk. Ardından Rafi abinin yönlendirmesi ile çayın üstünden geçip eski tren yolunu geçtik. Bir süre Çimþit köyüne kadar tırmandık ama bir sonuç alamadık. Çaya doðru dönüþ yolunda Kesiktaþ tabelası gördük. Rafi abi isimden doðru yerde olduðunu hatırladı.

    Biraz ileride üzerinde “Ýstasyon” yazan eskimiþ bir tabela gördük ama gösterdiði yönde herhangi bir yol yoktu. Muhtemelen kapanmıþtı. Rafi abi babasının yaþadıðı köyün çay ile eski tren rayları arasında olduðunu söyledi. Biz de tren rayına paralel devam etmeye karar verdik.

    Tren rayı ile aynı seviyeye geldiðimizde çay ile raylar arasında eski bir patikaya girdik ve o yol bizi Kesiktaþ tren istasyonunun olduðu yere götürdü. Þu anda istasyonla ilgili tabela dıþında herhangi bir þey kalmamıþtı. Birkaç taþ yıkıntı ve muhtemelen çayın taþmasını engellemek için kurulan su seddi dıþında pek bir þey yoktu. Arabadan inip geri kalan yolu yürümeye baþladık. Biraz sonra topraðı çatlamıþ bir alana geldik. Rafi abi büyük bir heyecanla önümüzden adeta koþarak gidiyordu. Biz de onu takip ediyorduk. Küçükken bu alanda ördek avladıðından ve büyüklerinin de balık tuttuðundan bahsetti. Þu anda buradan geçen çayın suyu çok azalmıþtı ve muhtemelen baðlanan kanalizasyondan ötürü çok pis kokuyordu. Bir süre daha gitmeye devam ettik. Daha önce olmadıðını söylediði asma bir köprü gördük. Uyarılarımıza raðmen Rafi abi, “biz Ankara bebesiyiz ne olacak yahu!” diyerek bir hamlede karþıya geçti. Bir süre daha inceledi ve ardından bize burada 1950’lerde meyve bahçelerinin/baðların/yeþilliklerin olduðundan bahsetti. Yine aynı yıllarda burada sadece bir evin kaldıðını ve o evin sahibinin de buradan hiçbir zaman gitmek istemediðini söyledi. Çocukluðunda büyüklerinin buraya gelip çay kenarında oturup aðlaþtıklarını anlattı.

    Çoraplarımıza batan “sahte baþakları” temizledikten sonra dönüþ yoluna koyulduk. Nerede ne yesek diye düþünürken Yenikent’te piknikte olan Uralların arkadaþlarından teklif geldi ve biraz malzeme alıp güzel bir mangal yaptık. Güzel bir gündü…

    kaynak: http://www.mehmetalicetinkaya.com/20...vadisi-stanos/

  4. #4
    HOÞ GELDÝN RAFÝ ABÝ, Mehmet Ali Çetinkaya
    29.05.2012 | AGOS

    Ankara’da ‘Rafi Abi’ Rüzgârı

    Birkaç ay önce Agos’ta yayınlan röportajından tanıdıðımız Rafi abiye ulaþıp selam vermek istediðimizde karþımızda çok sıcak, samimi ve oldukça mütevazı bir (kendi tabiriyle) “Angara bebesi” bulduk. Ankara’ya, Gençlerbirliði’ne, hayatına, neden gittiðine, neler yaptıðına dair birçok konuda muhabbet ettik. Ýþte bu muhabbetlerin birinde birçok hastalıðı olmasına raðmen 9 yıl aradan sonra Ankara’ya gelmek istediðini söyledi. O kadar heyecanlıydı ki, doktorundan izin almak için görüþmeye gideceði gün hepimiz nefesimizi tutmuþ bekliyorduk.

    En zor dönem

    90 yaþına basmak için gün sayan Gençlerbirliði Spor Kulübü’nün tarihindeki en zorlu dönem 1970-1982 yılları arasındaki 12 senedir. Alt liglerde yer alan, sahipsiz ve parasız kalan Kırmızı-Siyahlılar’a o süreçte çok az insan omuz verir. Bunlardan biri de Ankara Ermenisi olan 1948 doðumlu Rafael Demircan’dır. Babası da koyu bir Gençlerbirlikli olan Rafi abi, küçük bir esnaf olmasına raðmen kazandıðı tüm parayı takımı için harcamaktan çekinmez. Deplasman giderlerini karþılamak için kapı kapı dolaþıp para toplar. Futbolcularla konuþup maçı kazanmaları için elinden geldiðince moral vermeye çalıþır. Saha kenarında antrenörün yanında volta atar. Sıkıntıdan adeta sigara yer. 80’lerin ilk yarısında Gençlerbirliði’nin kaderi deðiþmeye baþlar. Bu deðiþimde Rafi abinin de parmaðı vardır…

    “O günlerde tuvalete gidecek zaman olmazdı. Zaten zaman olsa da aklımıza gelmezdi. Þimdi en büyük saðlık problemlerimden biri bundan kaynaklı” diyen Rafi abi, 1988’de istemeye istemeye çok uzaklara, Avustralya’ya gitmek zorunda kalır. Gider ama aslında çok büyük bir tarafı burada kalmıþtır…

    Rafi abi 20 Haziran’da Ankara’ya indi. Bir gün dinlendikten sonra buluþmaya gittiðimizde o kadar heyecanlı ve mutluydu ki anlatılamaz. Bizi görür görmez 40 yıllık dost gibi sımsıkı sarılıp “çok mutluyum, yerinde duramıyorum” diyordu. Yanında bulunan eski baþkanlarımızdan Hasan Þengel’le birlikte o günlerden bahsederken kimi zaman gülüyor kimi zaman hüzünleniyordu. Konu konuyu açtıkça görmesi gereken kiþi listesi kabarıyordu. Bol bol muhabbet ettik, dinledik, sorduk, anlattı, anlattık.

    ‘Angara bebesiyiz’

    Bir gün sonra Papazın Baðı’ndaki buluþmamızda çok yorgundu. Çünkü gün boyu hem geleni gideni olmuþ hem de birçok kiþiyi ziyarete gitmiþti. Bu sefer daha çok Ankara’dan, çocukluðundan, geçmiþinden bahsettik. Rafi abiye konuþma üslubunu amcama benzettiðimi söylediðimde nereli olduðumuzu sordu. “Ankara” diye cevap verdiðimde. “E, normal! Angara bebesiyiz iþte” dedi ve kahkahayı bastı. Ayrılırken, bir gün sonra kendisini ziyaret edecek olan doçentin soracaðı sorular için heyecanlanıyordu.

    Pazar günü, en son 30 yıl önce gördüðü Zir Vadisi – Stanos’da atalarının izini aramaya koyulmuþtuk. 4-5 saatlik bu yolculuk sırasında bir yandan hatırlamaya/tanımaya çalıþıyor, bir yandan koþturuyor, heyecanlanıyor ve bir yandan da doðma büyüme Ankara’lılar olarak bugüne kadar duymadıðımız þeyler anlatıyordu. Çocukluðunda Zir çayının etrafında ayakta kalmayı baþaran evlerden birinin sahibinin tüm ısrarlara raðmen evinden ayrılmadıðından, etrafta çok zengin ve yeþil bahçeler olduðundan, burada ördek avladıðından ve büyüklerinin zaman zaman çaya gelip aðlaþtıklarından bahsediyordu.

    Pazartesi günü Rafi abiyi güzel bir sürpriz bekliyordu. Gençlerbirliði’nin yaz okulunun açılıþına davet edilmiþti ve þu anda altyapıda çalıþan 70’lerdeki maçlardan önce “hadi aslanlarım, hadi koçlarım” diyerek yüreklendirmeye çalıþtıðı futbolculardan bazılarını görüp özlem giderecekti. Önce baþkan Ýlhan Cavcav konuþma yaptı. Ardından basın sözcümüz Hakan Kaynar mikrofona gelip, “Gençlerbirliði’nin bir Ýlhan Cavcav öncesi, bir de Ýlhan Cavcav sonrası dönemi var. Ýþte Ýlhan Cavcav öncesi o zor dönemde Gençlerbirliði’ne büyük emek verenlerden biri, Rafael Demircan, Avustralya’dan geldi, aramızda bulunuyor. Yaptıklarını karþılıðı asla olamaz ama…” diyerek “onu 06 Rafi Abi” yazılı formasını almaya davet etti. Rafi abi o an kendisinden bahsedildiðine ve daha önemlisi “Rafael” diye çaðırılmasından ötürü kulaklarına inanamıyordu. Çok heyecanlandı. Cavcav’la kucaklaþtı aðladı. Bir gün sonra bana “Hiç beklemiyordum. Çok acayip oldum. Çok enteresandı, çok güzeldi her þey!” dedi.

    Salı günü yaklaþık 25 kiþinin katıldıðı bir yemeðe davetliydi Rafi abi. Bol bol muhabbet etti. Anlattı, dinledi, soruldu, cevapladı. Gecenin sonuna doðru Ýrfan abi uduyla çaldı, söyledi, Rafi abi dinledi, söyledi, duygulandı. Sonra herkese tek tek teþekkür etti. “Ýyi ki varsınız. Çok mutluyum” dedi. Bizler de ona “Ýyi ki varsın ve iyi ki geldin Rafi abi” dedik.

    Son bir haftadadır Rafi abi tüm dertlerinden, saðlık sorunlarından sıyrılıp bambaþka bir aleme daldı. Heyecanlandı, hüzünlendi, kahkahalar attı ve en önemlisi mutlu oldu. Hatırlandıðı için, sevilip sayıldıðı için ve belki de en önemlisi koparılsa da kökleri hala topraklarında olan Ankara’da olduðu için…

    kaynak: http://www.mehmetalicetinkaya.com/20...ldin-rafi-abi/

  5. #5
    GENÇLERBÝRLÝÐÝ’NÝN UÐURU TRÝBÜNDEYDÝ, ROBER KOPTAÞ
    06.09.2012 - AGOS

    Gençlerbirliði futbol takımının yükünü en zor zamanlarında sırtlayan bir avuç Ankaralıdan biri olan, ancak sonraki yıllarda kulüpten ve þehirden ayrılmak zorunda kalan Rafael Demircan’ın hikayesini, nisan ayında Agos’un sayfalarına taþımıþtık. Gençlerbirliði’nden uzaklaþtıktan sonra ailesiyle birlikte Avustralya’ya göç eden, ancak yüreðinde her zaman takımının ve memleketinin sevgisini taþıyan Rafael (Raffi), ya da kulüptekilerin bildiði adıyla Rıfat Demircan’ın hikâyesi, özellikle Gençlerbirliði taraftarlarının ilgisini çekti; forumlarda, internet sitesinde çokça okundu. Ardından, bir grup Gençlerbirlikli, sevdikleri takım için emek vermiþ ama haksızlıða uðramıþ Raffi Abi’lerini Ankara’ya davet etti. Gençlerbirliði’nin geçen hafta Ankara’da Orduspor’la yaptıðı Süper Lig karþılaþmasını, tribünde Raffi Abi ve çevresindeki gençlerle birlikte izledik, onun heyecanına ve mutluluðuna yakından tanık olduk.

    Ankara benim için deplasman, onun için iç saha olduðundan, daha sabah saatlerinde ardı ardına telefonlarla aðırlamaya baþladı beni: “Saat tam kaçta geleceksin? Araba gönderip aldırayım mı? Maçtan önce bir þeyler yer misin? Hangi tribünde seyretmek istersin?..” Heyecanına bıyık altından gülerek, stadın yolunu bulabileceðimi, aç olmayacaðımı ve kendisi nereden seyredecekse (elbette taraftarların arasında seyredecekti) orada olacaðımı söyledim. Stadın önüne düþtüðümde, kendisine eþlik eden Gençler’in genç akademisyen taraftarlarından Abreg Çelem’le birlikte karþıladı beni. Spor Yazarları Derneði Lokali’nde birer çay içip hasret giderdikten sonra, tribüne geçtik.

    El üstünde

    Röportajı okuduktan sonra Ankara’dan onunla ilk temas kuran kiþi olan Mehmet Ali Çetinkaya, bir hafta önce Manisa deolasmanına birlikte gittikleri, çocukları ve çocuklarının arkadaþlarıyla kocaman bir aile olarak tribündeki yerini alan Þener Köseoðlu, Ýletiþim’den çıkan ilk kitabının heyecanını taþıyan Mahir Ünsal Eriþ, Agos’un Ankara gönüllüleri Emre Can Daðlıoðlu ve Can Öktemer, Raffi Abi’nin röportajını internetten ilk duyuran Erdem Ceydilek ve adlarını anımsayamayacaðım çok sayıda Gençlerbirlikli, Raffi Abi’nin etrafında fırdönüyor, onunla hem arkadaþlık ediyor, hem de bir ihtiyacı, bir arzusu var mı, keyfi yerinde mi diye ona göz kulak oluyordu.

    Gençler 1-0 geriye düþtükten sonra beraberliði saðladıðı halde maçı çevirecek ikinci golü bulamasa da, zevkli, eðlenceli bir maç oldu. Ne olursa olsun küfür etmeyen, hakeme en fazla “Acemi hakem!” diye yüklenen Gençler tribününün adabına hayran kalırken, futbolu sadece kazanmak için deðil, güzel bir oyun olduðu için sevmenin güzelliðini de bir kez daha görmüþ oldum. Raffi Abi maçın büyük bölümünü bizden uzakta, heyecanla volta atarak, yalnız baþına izlemeyi tercih ederken, içindeki futbol sevgisinin geçen yıllara raðmen azalmamıþ olmasına hayran olmamak elde deðildi. Her fırsatta yanına gelen gençlerle, çiçeði burnunda Gençlerli Jimmy Durmaz’ın direkten dönen topunu, takımın durumunu, yediði golde ofsayt olup olmadıðını konuþurken, sanki yıllardır Avustralya’da yaþayan o deðilmiþ gibi, tam bir ‘Angara bebesi’ydi.

    Cavcav onurlandırdı

    Rafael Demircan, üç aylık Ankara ziyaretini 15 Eylül’de bitirip Avustralya’ya dönecek. Ancak bundan sonra yolunun Ankara’ya çok daha sık düþeceðini biliyoruz. Gidiþi suskun olmuþtu ama dönüþü hem kendisi, hem de çevresindekiler için büyük bir mutluluk kaynaðı oldu. Nasıl olmasın? Pek de iyi bir þekilde ayrılmadıðı Kulüp Baþkanı Ýlhan Cavcav dahi, kulübün yaz spor okullarının açılıþında, yüzlerce gencin gözü önünde, onu, üzerinde ‘06 RAFÝ ABÝ‘ yazan bir formayla onurlandırdı. Böylece, Rıfat olarak uzaklaþtıðı Ankara’ya, Raffi olarak dönmüþ oldu.

    Gençlerbirliði’nin uðuru Ermeni Rıfat, Melbourne’a bir galibiyet, iki beraberlikle, namaðlup bir þekilde uçacak. “Beni el üstünde taþıdılar, gençleþtirdiler, kendime getirdiler. Tanıl Bora, Akif Kurtuluþ, gençlerin hepsi… Allah bu çocuklardan razı olsun ” diyor ve daha þimdiden, bir sonraki yolculuðun planlarını yapıyor.

    Kaynak: Agos, 6 Eylül 2012

    http://www.mehmetalicetinkaya.com/20...-rober-koptas/

  6. #6
    YOLUN AÇIK OLSUN RAFÝ ABÝ
    14.09.2012 - mehmetalicetinkaya.com

    Zaman çabuk geçiyor. Hele güzel olanlar, koþarcasına uzaklaþıp, gerilerde bir kuytuya saklanıyorlar sanki. Çok az olduklarının bilinciyle nazlı davranıyorlar belki de. Peþine düþmenizi bekliyorlar. Arayıp bulmanızı, ardından da “ah”lı methiyeler düzmenizi. Sizi affetmesi için hüzünlenmenizi. Ama belki de, hep son perdede fark edilmeye bozuluyorlardır kim bilir. Ýçindeyken aranıp sorulmamaya. Ýlla ki bir son, bir ayrılık beklenmesine…

    Oldukça duygusal bir giriþ yaptıðımın farkındayım. Devamı da böyle olabilir. Þimdiden uyarayım.

    Mayıs’ın ortalarında hayatlarımıza adım atan Rafael Demircan‘ın Agos’taki röportajını okuduktan sonra, hem selam etmek, hem de Gençlerbirliði’ne verdiði destekten ötürü teþekkür etmek için attıðım ilk maile “Rafael Amca” diye baþlamıþtım. Çünkü okuduðum o satırlarda büyük bir samimiyet ve ortak dil bulmuþtum. Maile verdiði cevap röportajda gördüðüm insanı doðruluyordu.

    Sonrası çorap söküðü gibi geldi. Yazdıðımız mailleri ve verdiði cevapları birbirimize pasladık. Üzerinde kritikler yaptık. Anlattıklarını konuþtuk. Ahların-vahların ve ona duyduðumuz büyük saygının içlerimize ekilmesi de aynı dönemde oldu. Her geçen gün biraz daha büyüdü. Benim dilimde Rafael Amca, Rafi Abi oldu.

    Sonra bir gün “Doktorumdan izin almayı baþardım. Geliyorum” dedi. Kitaplardaki bir roman kahramanının ete-kemiðe bürünmesi gibi bir haberdi bu. Onu havaalanında karþılamaya giden ekipten an ve an aldıðım geri dönüþler heyecanımı çarpı on yapıyordu. Akþam kaldıðı otele gittiðimde karþımdaydı. Duygularını kolay kolay belli edemeyen biri olarak sarılmayı baþaramadım ama elini sıktım, yanaklarını öptüm. Yanında eski baþkanımız Hasan Þengel de vardı. Üç-beþ hal-hatır muhabbetinden sonra konu Gençlerbirliði’ne, 1970-82‘ye geldi. Saðımda dönemim baþkanı Hasan amca, solumda Rafi abi’yi tenis maçı izler gibi takip ediyordum. Biri baþlıyor, diðeri devam ediyor. Biri anlatıyor, diðeri ekliyordu.

    Birkaç gün sonra Papazın Baðı’nda “bıçkın delikanlı” çıkıþlarını amcama benzettiðimi söylediðimde, “amcan nereli” diye sormuþtu. “Ankaralı” diye cevap vermiþtim. “Herhalde benzeyecek. Ankara bebesiyiz hepimiz” diyerek kahkahayı patlatmıþtı.

    Sonraki hafta Gençlerbirliði Spor Okulu’nun açılıþında Ýlhan Cavcav’ın elinden sırtında “06 Rafi Abi” yazan formayı gözyaþları ile kabul ediyordu.

    Rafi abiye yapılan “hoþgeldin gecesi”nde herkese geçmiþi anlatıyordu. Eskileri, unutulmuþları, unutulması için uðraþılanları. Aslında bizlerle paylaþıyordu. Büyüklerinden kendisine aktarılanları, çocukluðunu, gençliðini, yaþadıklarını, mutluluklarını, mutsuzluklarını, umutsuzluða bulanmıþ ayakta kalma inançlarını, gidiþini, kaybettiklerini, dıþarda kalıþını, uzakta oluþunu.

    Bir hafta sonu, atalarının yaþadıðı Zir Vadisi‘nde Ural, Zeynep ve bana rehberlik yapıyor, o günlere dair bildiklerini, bize hiç öðretilmeyenleri anlatıyordu.

    Sonra bir ara Alanya’ya gitti. Bu arada benim gibi birçok kiþi de tatile gitti. Rafi abiden duyduklarımızı düþündük, anlattık, paylaþtık ve geri döndük. Rafi abinin Ankara’ya dönüþü gibi.

    Sezonun ilk maçında, Ankara’daki Antalyaspor maçı sırasında ben Akyaka’daydım. Ama elimde telefon bir yandan Tanıl abiden dakika skor alıyor, bir yandan da 25 yıl sonra tribünde takımını izleyen Rafi abinin heyecanını merak ediyordum. 0-1’den son onbeþ dakikada 3-1’e gelen maçın ardından Rafi abinin, “mali, bu maç 1-0 biter mi ya! Ben ta Avustralya’dan gelmiþim. Olacak iþ mi? Bitmez tabi. 3-1 yendik aslanım” sözleri ile keyifleniyordum.

    “70-82″de çoðu zaman tek baþına, takımın baþında gittiði 50’ye yakın deplasmanı aklında tekrardan yaþayarak, ikinci hafta oynadıðımız Akhisar deplasmanına da gitti. Dönüþte kötü oynamamıza raðmen, son dakikalarda Jimmy’nin pozisyonunu ahlarla anlatıyor, takımın kötü olmadıðını, zamanla oturacaðını ve ne olursa olsun onlara destek vermemiz gerektiðini söylüyordu.

    Üçüncü hafta Rober Koptaþ’ın da geldiði Orduspor maçında, bu sezon tribünde ilk kez yerimi alırken Rafi abinin en uzakta, volta atarak, tek baþına maçı izleyiþine þahit oluyordum. 0-1 biten devre arasında heyecanla Orduspor’un golünün ofsayt olduðunu anlatmaya çalıþıyor, ardından da “bu maç böyle bitmeyecek!” diye ekliyordu. Öyle de bitmedi. Ýkinci yarı Hurþut’un golü ve kaçırılan 3-4 net pozisyonun ardından 1-1 sona eren maçın ardından Rafi abi, takıma destek olmamızı yineliyor ve Ýlhan Cavcav’a verdiði “Gençlerbirliði’ni lider yapıp gideceðim” sözünü tutamamanın hüznünü yaþıyordu.

    Ýki hafta önceki belgesel çekimlerimizde, 70-82’deki düþüþ yıllarında Gençlebirliði’nin yaþadıðı sahipsizliði ama aynı zamanda ayakta kalma azmini, mücadelesini kayıt altına almamızı saðlıyordu. Bir sonraki hafta Hasan Amca ile yaptıðımız çekimlerde de yerini alıp “hatırlatıcı ve tamamlayıcı” görevini üstleniyordu. Ama ne yalan söyleyeyim o günlerde pek tadı yoktu. Hüzünlüydü. O ilk günlerdeki heyecan dolu, dinamik Rafi abi deðildi.

    Geçen çarþamba gecesi tesislerdeki haftalık maçımın ardından duþumu alıp, Rafi abiye “veda gecesine” katıldım. Yine anlatıyor, hiç bilmediklerimizden bahsediyordu. Ama aynı zamanda düþünceli, dalgın ve çok hüzünlüydü.

    Aklıma belgesel çekimlerinden birinin öncesinde söylediði, “Doktorun verdiði izin bitti be mali. Dönmem gerek. Hem çocukları, torunları özledim. Onlar da beni özlemiþler. Sayılı gün çabuk bitiyor. Bunun sonu da yok zaten. Doyum olmuyor, doyulmuyor.” sözleri geldi.

    Rafi abi yarın akþam Avustralya’ya doðru yola çıkacak. Yine son perdede farkına vardıðımız güzel günler de, gerilerde bir kuytuya saklanacaklar. Aynı döngü devam edecek ama bu sefer sonunda herkesin mutlu olduðu buruk bir “baþlangıç” olacak bizimkisi. Çünkü Rafi abi sonra tekrar gelecek, bu arada bizler de onunla haberleþmeye devam edeceðiz. Aslında uzakta olmadıðını, hep burada olduðunu, anlattıklarını buradakilerle paylaþarak kanıtlayacaðız.

    Yolun açık olsun Rafi Abi…

    kaynak: http://www.mehmetalicetinkaya.com/20...lsun-rafi-abi/

  7. #7
    MAÇ ANISI: GENÇLERBÝRLÝÐÝ:3 ANTALYASPOR: 1, RAFAEL DEMÝRCAN
    5.10.2012 - mehmetalicetinkaya.com

    Bu maç, dünyada aklıma gelmeyecek bir maç oldu. Çünkü dünyanın diðer bir ucunda Avustralya’da ancak maçlardan 1 gün sonra maç neticelerini öðrenerek, neredeyiz, düþer miyiz, kalır mıyız hesabını çok yapmadan, zaman zaman korkarak da olsa takip ediyordum. Bir laf var, “gözden uzak olan gönülden de ırak olur” diye, biraz da öyle. 25 senedir Gençlerbirliði maçı seyretmeden yılları tükettik, derken bu senenin mayıs ayında bir gazete röportajı, bir köþe yazısı derken dünyam bir anda deðiþti. allak bullak oldum. Hakikatli genç Gençlerbirliði taraftarlarından tanıdım. Eski arkadaþlarımdan, eski futbolcularımızdan, beni göklere çıkaran yüzlerce mail ve telefonlar aldım. Yerimde duramaz oldum. Resmen yüzlerce taraftar, eþ-dost beni Türkiye’ye çaðırıyorlardı. Ýyi güzeldi de ben de saðlık sorunları var.

    2007 yılında gelmeye kalktım. Doktor, “riske giremem, seni de gönderemem” demiþti ama “bu sefer gitmem lazım, bu kadar yazının bu kadar davetin üstüne, ben Türkiye’ye gitmezsem bu insanlara hem borçlu hem de suçlu olurum” dedim. Zaten benim büyük oðlanla damat yazılanları okuyorlar, “gitmezsen çok ayıp olur” diye beni canlandırıyorlardı. Bilet iþi tamam ama doktorları nasıl kandıracaðız ama son 2 senedir aile doktorum Türkiye’li önce ona durumu anlattım, o da uzman doktorlarla konuþtu. 1 tanesi tatil ona iyi gelir diye desteklemiþ ve günlük olarak içtiðim 13 ilacı bana zimmetleyerek 3 aylık çıkıþ iznini verdi ve zıplamaya baþladım, canlandım. Memleketi, arkadaþları, Gençlerbirliði’ni ve sadece yazıþmalardan tanıdıðım genç Gençlerbirlikli güzel insanları göreceðim derken Haziran ayının ortasında 3 aylık memleket turu baþladı.

    Ankara’ya indim, o güzel insanlar, genç hayırlı taraftarlar beni karþıladı. 15 gün Ankara’da kaldım. Tesislere gittim, transfer çalıþmaları vardı. “Takım bu sene daha iyi olacak” diyorlar derken ben önce Bodrum’a, oradan Alanya’ya gittim. Tabi orada da arkadaþlar var. Aðustos’un baþında fikstür çekildi. Ýlk maç Antalya ile. O anda ben de Alanya’dayım. Arkadaþların hepsi, “Antalyaspor þöyle transfer yaptı, böyle transfer yaptı. 3 atarız 2 sileriz” diyorlar. Gazetelerde hep Antalyaspor haberleri, “ulan” dedim. “25 senedir maç heyecanı yaþamıyorum. Bu maçı nasıl atlatacaðız.”

    Maçların baþlamasına daha 20 gün var. Ben baþladım Alanya’nın 40 derece sıcaðında titremeye. Ankara’ya telefon açıyorum, “takım nasıl”, “sen merak etme iyiyiz” diyorlar. Ben canlanıyorum ama Antalyalılar beraberliðe bile dudak büküyorlar. Neyse günler geçti. Maçtan 2 gün önce son idmana gittim. Takım zımba gibi. 1-2 uður denemesi derken geldi çattı maç günü. Ben tir tir titriyorum. 19 Mayıs’a girdik. Sanki bütün gözler benim üzerimde. “Hay Allah’ım” diyorum. Bu ne heyecan. Kalbim dıþarı çıkacak gibi. Maratonun sað üst köþesinde kendime volta atacak yeri buluyorum. Sigara 2 paket zaten girerken çakmaðı da kaptırmadık derken maç baþladı.

    Ýki takım da birbirini yokluyor. Antalya belli ki bizden çok korkuyor. Bizim sahaya gelmiyor. Bizim kanat adamlarını kıstırıyorlar ama nasıl olsa bir tane atarız derken ilk devre 0-0 bitiyor. Arada kıymetli insanlarla tanıþıyoruz. Maçı konuþuyoruz. “Ýnþallah bir tane atarız gerisi gelir” diyoruz. Neyse ikinci yarı baþladı. Daha iyi oynuyoruz. Golü atacak gibiyiz derken 66. Dakikada gol yiyoruz. Ve olduðum yere düþmemek için sırtımı duvara yaslıyorum ve herkes bana mı bakıyor acaba diye saðı solu kesiyorum. Tabii bakanlar var, acıyanlar da. Hemen hissediyorum. Ve kendi kendime “gelmez olaydım, ben þimdi millete ne derim? Avustralya’ya nasıl diðerim Allah’ım yardım et, canımı al, maçı bize bırak” diyorum. “Ulan” diyorum, “iþimiz Allah’a kaldı. Rezil olduk.” Ve kıvranıyorum, deli dana gibi de dolanıyorum.
    Bu arada Fuat hoca 2 oyuncu deðiþtirdi ve hemen ardından bizim takım gitti yerine dünyanın en iyi takımı geldi derken 81. Dakikada Oktay maçı 1-1 yaptı. Uçuyorum, kardeþlerim de benim üzerime derken 2 dakika sonra Zec durumu 2-1 yapınca beni tutana aþk olsun! Zıpır zıpır zıplıyorum. Derken son dakikada Zec bir tane daha atınca, “aman Allah’ım bu maç bitmesin” diyorum ve baþlıyorum taraftarların arasına girip tezahürat yapmaya. Allah’ım bu ne büyük zevk, bu ne büyük keyif! Ve maç bitiyor. Ardından futbolcular sahada, biz tribünlerde Ankara havası oynuyoruz.

    Sonradan öðreniyoruz ki, Ýlhan abim de kendi kendine oynamıþ…

    Rafael Demircan
    4/10/2012
    Melbourne, Avustralya

    kaynak: http://www.mehmetalicetinkaya.com/20...fael-demircan/

  8. #8
    Oysa bir melek ismiydi Rafael...
    16.05.2015 - agos.com.tr

    Rita Ender'in 'Ýsimler Hikayeler' köþesinde bu hafta Rafael Demircan var.

    “Uzun bir süredir her þeyde, gündelik olmayan þeyler vardı.”
    Sevgi Soysal

    Ýsminiz yüzünden dayak yemek gündelik hayatınızın bir parçası olmuþsa, size “Ermeni piçi” diye hitap ediliyorsa ve yıllarınızı bir takma isimle geçirdiyseniz, “her þeyde gündelik olmayan þeyler” olduðunu düþünürsünüz. Ve belki de sadece, çocuklarınız gündelik yaþamlarını gündelik yaþam gibi yaþayabilsin diye, okyanusların ötesine taþınırsınız. Avustralya’da, aklında hep Türkiye’yle yaþayan, Gençlerbirliði Spor Klubü’nün emektarı ve uðuru Rafael Demircan’la söyleþtik.

    ‘Rafael’ ne demek?

    Bir meleðin ismiymiþ. Yanılmıyorsam, askerlerin koruyucu meleði... Babam, 1915’te ölen dedemin ismini bana koymuþ. Hıristiyanlarda ve Musevilerde çok kullanılıyor bu isim.

    Dedenin ismini toruna vermek bir aile geleneði mi?

    Benim babam da dedemin tek oðlu, ben de babamın tek oðluydum; onun için koymuþlar. Biz Ankara-Ýstanozluyuz, o zaman, yani 30-40 yıl öncesine kadar hemen hemen her aile böyle yapardı. Fakat Ankara’da bir Ermeni olarak yaþamak çok zorlaþtı, son 50 yıldır çok zor. Ben okula baþladıðımda, ilk gün, ismim yüzünden çok deðiþik tepkilerle karþılaþtım, gariplikler yaþadım. Arkadaþlarım ismimi söyleyemez, Rafa Yafa, Apoel, Papi, Rapi gibi isimler uydururlardı. Çocukken koymuyordu bu ama büyüdükçe daha çok zorlamaya baþladı beni. Þimdi, buraya (Avustralya) geldikten sonra ismim kıymete bindi. Hayatımda ilk kez bir þey oldu: Buraya geldiðimin ikinci gününde, bir devlet memuru bana “Ne güzel isminiz var” dedi.

    Türkiye’de isminiz sizi neden zorladı?

    Özellikle askerde çok dayak yedim. “Ermeni piçi, bu nasıl isim!” deyip döverlerdi. Zaten askerliðimi hastanede bitirdim – üç ay hastanede yattım, iki ay hava deðiþimi aldım, ancak öyle bitti. Arsızlar askerde onbaþı çavuþ olunca iyice sadistleþiyorlar...

    Kendinizi onlara karþı savunurken ya da savunmazken, kimliðinizi, Ermeniliði de koruyor gibi hissediyor muydunuz?

    Evet. Ben milliyetçi deðilim ama hırsımdan daha fazla Ermeni oluyordum. Ayrıca ben de çok akıllı uslu, mazlum biri deðildim. Bazen ben de delirirdim, zaten Gençlerbirliði’nde arkadaþlarım bana ‘Deli Rıfat’ derlerdi. Gençlerbirliði’ne 15 sene hizmet ettim.

    ‘Rafael’ deðil, ‘Rıfat’ olarak mı hizmet ettiniz?

    Evet, ama zaten ben 15 yaþımdan beri Rıfat’ım. 15 yaþından sonra çalıþmaya baþladım. Okulda çok horlandım. Bugün, o günlere bakınca, okulda yaþadıklarımın resmen eziyet olduðunu söyleyebiliyorum. Bir-iki öðretmen beni sürekli döverdi, bir fırsatını bulup tokadı basarlardı. Çok horlandım. ‘Öðretmen’ dediðimiz kiþilerin içinde resmen ırkçı olanlar vardı, þimdi anlıyorum. Orta ikiye kadar dayandım, sonra okulu bıraktım. Okuyamadım. Bir parfümeri maðazasına çırak olarak verdiler beni. Ustam ve aynı zamanda ‘gınkayr’ım (gınkahayar, vaftiz babası) ‘Rıfat’ derdi bana, ondan sonra hep Rıfat oldum. Ustam da Gençlerbirliði taraftarıydı. Ben küçükken top oynamadım ama babamdan kalma taraftarlıðım vardı. Babam beni beþ yaþındayken maçlara götürürdü. Koyu taraftar oldum. Askerden döndükten sonra kendi iþ yerimi açınca da Cebeci Stadı’ndaki Gençler’in (Gençlerbirliðispor) tüm maçlarına gittim ve bir anda kendimi takımın içinde buldum. Takımda samimi olduðum her insana hemen Ermeni olduðumu söylerdim.

    Neden?

    Çünkü Ermenilere o kadar çok küfür ediliyordu ki, hiç olmazsa beni tanıyanlar küfür etmesin diye düþünürdüm. Takım Ýkinci Lig’de olduðu zamanlar çok az taraftarımız vardı, ama Birinci Lig’e çıkınca iþ büyüdü, ben küçüldüm. Ermeni olarak çok göze battıðım söylendi. Ýkinci Lig’de gücüm yettiði kadar para harcadım, iþlerim de bu yüzden bozuldu. Ama sevenler de olmadı deðil. Çok sevilirdim. Ýnsanlar sever ama devlet bizleri sevmez. Asker, polis, memur vs. olamayacaðımızı biliyordum zaten ama kanunları iyice öðrenince... Çocuklarım için Türkiye’den çıktım.

    Siz çocuklarınıza nasıl isimler verdiniz?

    Ankara’da çocuklarına Ermeni ismi koyan en son ben oldum, öyle biliyorum. Sonra hep Türkçe isimler koydular. Benim çocuklarımın isimleri Ermeni isimleri ama kolay isimler. Ýlk oðluma ‘Aret’, küçüðüne ‘Arev’ dedim. Aret’in manası yaratıcı imiþ, Arev de Ermenicede güneþ demek. Kızıma Selin ismini koyduk. Bu isimler kolay, o yüzden arada kaynar diye diye düþündüm.

    Kaynamasına gerek kalmadan, onlar için Türkiye’den gittiðinizi söylediniz. Bugün bu kararınızı nasıl deðerlendiriyorsunuz?

    2000’li yıllarda, ilk Agos okumaya baþladıðım zaman, “Artık Ermenilik konuþuluyor, keþke Türkiye’den çıkmasaydım” diye düþünüyordum ama 19 0cak’tan sonra “Yaþanmaz oralarda” dedim. Sanırım þimdi de çok parlak deðil azınlıkların durumu. En son Kamp Armen’in yıkılması beni iyice yıktı. Diðer yandan, Kamp Armen için mücadele eden insanları da görüyorum. Ýnsanlar arkamızda duruyor. Eskiden bizim arkamızda bu kadar durulmazdı. Bunun için çok çalıþan, uðraþan insanlar var. Hepsini takdir ediyorum ve hepinize “Kolay gelsin” diyorum.

    kaynak: http://www.agos.com.tr/tr/yazi/11610...ismiydi-rafael

  9. #9
    ALKARA Abreg Çelem - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    9 Jun 2012
    Bulunduðu yer
    Samsun
    Mesajlar
    336
    Geçtiðimiz aylarda saðlık sorunlarıyla uðraþan ve çocukları aracılıðıyla haberleþebildiðimiz Rafael Abi'den haber var! Facebook'ta paylaþmıþ:

    Sevgili Dostlar Arkadaþlar Kardeþler hepinize selamlar sevgiler mutlu günler ben12 gün komada 5 ay da hastanede yattıktan sonra bu gün bakımevine taþındım çünkü tek baþıma yaþamama izin verilmedi þimdi odama yerleþtim ilk iþim sizlere durumumu bildirmek oldu benim þu anda ayak bileklerim tutmuyor fakat ortobetik ayakkabı ve koltuk deðneði sayesinde 2-3 adım atmaya baþladım þimdilik idare etmeye baþladım bakalım ilerde ne olacak ne diyelim baþa gelen çekiliyor mecburen böyle yaþamaya alıþacam þimdilik durum bu herkese tekrar selam sevgi hürmetler hoþça kalın Rafi
    Sevgiler, selamlar Rafi Abi! Avustralya'nın doktorları bilmez Angara bebelerinin inadını, çok çok daha iyi olacaksın, inanıyoruz
    a|c

    Kalpaðımı alır giderim...

  10. #10
    ALKARA
    Üyelik tarihi
    17 Mar 2013
    Bulunduðu yer
    Sincan/Fatih
    Mesajlar
    334
    Facebook'ta geçmiþ olsun dileklerimi kendisine iletmiþtim. Ýnþallah daha iyi olur kendisi.

  11. #11
    Demir gibi olacaksın Demircan.
    Seni dipdiri göreceðiz.
    Varlıðın ve saðlıðın hepimiz için çok çok önemli kardeþim.
    Seni çok sevdiðimizi ve düþündüðümüzü bilmeni özellikle rica ederim.
    Sen de bizi habersiz bırakma emi.
    Sevgiler büyük dost.

  12. #12
    Geçmiþ olsun Rafael Abi... Bir an önce iyileþmeni diliyorum. Sevgiler...

  13. #13
    Rafi Abi, hikayeni okudugumdan beri içimde sana karþı oluþan, "Döðüþenler de var bu havalarda" ile ise iyice katmerlenen hayranlıðımı gizleyemem. Ben de bir an önce iyileþmeni diliyorum

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Deðiþtirme Yetkiniz Yok
  •